Hiç unutmam senee?
Üniversite üçüncü sınıfa gidiyordum ellam…
Günlerden bir gün, büyük ihtimalle kara bir gündü…
Aradığını bulamamış, ne aradığını da bilememiş bir insan moduyla ve üstelik oldukça da aç karna eve gelmiştim.
Kafa tabiri caizse seksen 4 milyon civarındaydı.
Evde kimsecikler yoktu, beni de kimsecikler okşamazdı seccademin yünündeki şefkat dışında…
Öyle bir acıkmışım ki anlatamam…
Mutfakta yiyecek ne var diye sağa sola bakınırken kuru ekmek dahil hiçbir şeyin olmadığını fark ettim.
Sonra bir kavanoz ilişti gözüme, o meşhur acılı…
Kimin getirdiğini desem bilenler hemen bilir…
Kan kardeş değildik, hiçbir konuda da anlaşamazdık hâlâ anlaşamayız ama can kardeş olmuştuk bir şekilde, nasıl olduğunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim…
Sorsanız da söyleyemem zaten, zira ben de bilmiyorum…
Gökte uçan kuşun birinin gagası yorulmuş, yemek için gagasına aldığı tohum düşmüş çorak bir toprağa orada da iki can kardeş büyümüş kendiliğinden…
Hem de öyle bir bağ oluşmuş ki arada…
Aradan kimse geçememiş en hengameli zamanlarda da.
Ne zaman Yetiş desem koşarak gelemezdi Duzdaban koşarak nasıl gelsin anca yürüyerek gelirdi, kavanoz dipli gözlüğün altından gözünü kısarak bakardı yaralarıma ve hemen eklerdi ”sen de buna yara mı diyorsun?” diye…
İşte o can kardeşin anası öyle müthiş bir acılı yapmış ki…
Daha kavanozun kapağını açmadan iliklerine kadar acının işlediğini hissediyorsun…
Elime bir kaşık aldım, kavanozu hafif eğdirip içinde ne var ne yok hepsini yedim bir çırpıda.
Mide açlıktan kırılıyor, mide stresten sıyrılıyor, mide kafadan sakat zaten…
Çivi çiviyi söker mi sökmez mi bilinmez ama…
Öyle iyi gelmişti ki Şefika anamın acılısı…
Elinden de yemiştim yemek, çay içmiştim ocağında…
Zaten çocuklarını tanıdıktan sonra direkt cennete gideceğini hissedersiniz…
Bu sabah dediler ki Şefika ana vefat etmiş…
Oğlunun köşelerde gizli gizli ağladığı falan değil direkt yediğim o acılı geldi aklıma…
Siz okuyan çocuklarınıza evden bi’şeyler koyup gönderiyorsunuz ya… Çocuklarınızın arkadaşlarında ne izler bırakıyor onu bilemezsiniz. Şefika ana da bilemedi, gittikten sonra yazdım bakın… Ne acı!
Evlat acısını yaşayan bir ananın acılısı…
Genç yaşta kaybetmişti Mustafa’sını gök ekini biçilmiş gibiydi.
Dünya işlerinin telaşesine kapılıp gidip gardaşıma sarılamadım, nur olan kabrine bir kürek toprak atamadım böyle burada edebiyat yapmakla yetindim…
Allah mekanını cennet eylesin, çocuklarına ve gardaşıma da sabır versin…
Ruhuna üç ihlas bir fatiha rica ediyorum okuyan herkesten…
M’S

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir