SANA MI SORACAM?

 

“Kim olduğumuzu öğrenmenin en güzel yolu, çoğu zaman başkalarının bizi nasıl gördüğünü öğrenmektir.” Paulo Coelho

 

 

Böyle diyor ünlü Simyacı’nın yazarı. Ben buyum diye ortaya atılan kendini sunuşlar, bir yere kadar kabul edilebilir, inanç, siyasi görüş, yaşam felsefesi gibi konularda.

 

Ben çok akıllıyım, her şeyi ben bilirim, güç bende gibi söylemler çevremizde kâh kendimize güldürme konusunda işe yarar, kâh yere göğe sığdıramadığımız kendimizin incir çekirdeğine bile sığmadığımızı görmememize.

 

Güzel laflar edip, şaşaalı cümleler kurmak bir yere kadar işe yarayabilir, hani iyi laf ediyor bu adam demek ki bir şey biliyor kabilinden iltifatlara maruz kalabiliriz. Edilen güzel lafların ardından biz kendimiz gitmiyorsak ya da gidemiyorsak, çapımız yetmiyorsa, balonun gururu iğneyle karşılaşıncaya kadardır, cümlesi tam bizim için biçilmiş kaftandır.

 

Sıra dışı bir birey olmak ne işe yarar bilmiyorum ama sürüye katılmamayı marifet bilmek ve sürüye bön bön bakmak o sürüden daha iyi olmadığımızın diğer bir göstergesi olmaz mı?

 

Hayatında hiçbir zaman farklı bir iş başarmamış olanların,”ben farklıyım” diye ortaya atılmaları küçük bedende büyük elbise gibi sırıtmaz mı? Ne diyor Sezen;

 

Şablon şablon, klişe klişe, uyduruk uyduruk diklenmeler,

Başkaldırıyor görünüp sürüye yandan eklenmeler,

Ya asap bozucu beylik laflar, ya da laftan ibaret haklar…

 

‘Ben aynası’ duvarımızda çakılı olduğu müddetçe, kendimizi tanımamız o kadar güçleşecek ki, benden başka kimseyi göremez hale gelip kendini tanıma yolunda bir arpa boyu yol kat edemeyeceğiz.

 

Bir başka aynaya bakmak neden bizi bu kadar ürkütüyor ve neden korkuyoruz? Kendine güvenen, yaptığı işten emin olan bir insan kulaklarına tıkaç tıkayıp gezebilir mi? Hakkımızda kötü söz söylemeyeceğine emin olduğumuz kimselere sormak mıdır kendini tanımaya çalışmak?

 

Herkeste bir nebze de olsa övülme arzusu vardır, kulağa hoş gelir, hele bir de sende olmayan hasletlerle övülüyorsan, değmeyindir keyfime… Unutulmamalıdır ki, sende olmayan hasletlerle övülüyorsan, seni öven kişiler sende olmayan hasletlerle yerin dibine gönderiverirler seni.

 

“Yaptığı işten emin olmayan kimseler övülmek isterler.” der İsmet Özel.

 

Yaşadığımız çevrede kral çıplak denilmesi hoşumuza gitmez, kulak verip acaba ben kimim ve neden bana kral çıplak deniliyor sorusunu sormayız. Gücümüze gidecek cevapları kendi kendimize vereceğimizin endişesidir bir nevi.

 

Herkese şüphe ile bakarak, acaba benim hakkımda ne diyorlar, ne düşünüyorlar diye dedikodumuzun yapılmasından endişe ediyorsak, ipin ucunu bir daha ele geçirmemek üzere kaçırmışız demektir.

 

Kendinden emin olan kimseler, dedikodusu yapılıyorsa bu durumu hor görmezler. Sende olan bir şey ise söylenilenler, gıybet ediyorlardır, olmayan bir şeyden bahsediyorlarsa, iftira atıyorlardır, bu durumda neden gocunasın ki.

 

Hem sen çok iyi isen başkalarının dedikleri şey senin umurunda değil izlenimi veriyorsan, neden seni ilgilendiriyor ki arkandan konuşulanlar?

 

Bir bak ve öğren, sen kimsin ve nesin? Kendini tanımak kadar, kendini bilmek kadar önemli bir şey yoktur insanın kendisi ile barışık olabilmesi konusunda. Kendinle dalga geçmesini öğren, korkma sen kendinle dalga geçmezsen bir başkası senle çok güzel geçer dalgasını. Eli sıkı insanların cömertlik edebiyatı yapması, iş bilmezlerin bu işi en iyi ben bilirim deyip ellerine yüzlerine bulaştırması gibi özelliği olmayan özellikleri barındırıyorsan bünyende, kulak vermelisin çevrende olup bitene, hakkında söylenilenlere…

 

Kınayanların kınamasından korkmayacaksın doğru olduğuna emin olduğun işleri yaparken. Emin olmak için de evrensel kaidelere uyumluluğunu test edeceksin, sırf kendi aklınla hareket ederek değil. İstişare kurulunu işine geldiği zamanlar toplayıp işine gelmediği zamanlar ben yaptım oldu deyiverirsen, ne güç toplayabilirsin, ne de arkanda duran olur.

 

Kitleleri peşinden sürükleyen liderlerde görünen en büyük özellik, karar vermeden önce geniş bir çerçevede olayları ele alıp, istişare edip, artısını eksisini ölçüp sonra karar vermesi ve verdiği karardan geri dönmemesidir. Akşam yatarken bir karar alıp sabah yüzde yüz zıttı bir karara imza atıyorsan, bozuk saatin gördüğü muamele kaçınılmazdır senin için.

 

Oturduğun koltuk seni büyütüyorsa, bu karar verme mekanizmasını çok iyi çalıştırman için genel geçer bir yoldur, ama sen oturduğun koltuğa şeref vermişsen demektir ki bu da liderlerle has özellikler taşıyorsun ve gittiğin yol gidilesi yol demektir.

{fcomment}

 

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir