Köylü Kurnazlığı (Öykü)


Köylü Kurnazlığı (Öykü)

Hiç unutmam geçenlerde pazarda dolaşıyorum…
Baktım, kasanın içinde birkaç kilo domates…
Poşeti açtım, dök abla dök tamamını dedim.
Öyle şekilsiz ki domatesler…
Rabbim tadına bir şekil vermiş hiç sorma!
Biberi de ver dedim parası batsın… Kasada kalan salatalığı da poşete koyuverdi ablam, bu da benden olsun dedi ama parası batsın dedi mi bilmiyorum.
Domatesi kasadan poşete dökerken de ‘abi sen işi biliyon’ dedi.
İşi bilsem köyümde kendim yetiştirirdim abla, gurbetellerde sürünmezdim hâl bilmez, dil bilmez kalabalığın içinde, dedim. Dedim de içimden yüzüne karşı dedim.
Pazarda sebze meyve tezgahlarına uğramam mecbur kalmadıkça, nerede bir köylü teyze var koşarım onların yanına. Hem sohbet ederim hem alışveriş yaparım.
Beni kazıklarlar bu nasılsa bilmez diye ama severek kabul ederim o kazığı. Neticede köylü kurnazlığı diye bir şey var, bilirim.
Geçenlerde emmimin biri bana 7 lira dedi domatesi, benimkini tartarken bir kadın daha geldi ona da 6 lira dedi aynı domatesi.
Emmi bari ben gidince deseydin dedim, içimden yüzüne karşı dedim gene.
Neme lâzım, ters bir laf eder beni köylü esnafından soğutur.
Hiç oralı olmuyorum böyle durumlarda.
Kazık yemediğimiz esnaf yok, bari yiyeceğiz hiç olmazsa doğal, tipi şekilsiz tadı şekilli sebze satan saf olmayan gözü deniz feneri gibi dört açık köylülerimizden yiyelim.
Hem kazık dediğin nedir ki?
Üreten de biziz, yiyen de biziz.
Biz esnaf olsak biz de o kervana katılırız şüphesiz.
Ortaokula giderken anam sırtıma fasulye çuvalını verdi, git oğlum bunu pazarda sat gel dedi.
Ne bir terazi var elimde onları tartacak ne de sattıklarımı koyacak bir poşet…
Gittim pazara, kimsenin bana ‘öte git’ demeyeceği bir yere sığıntı gibi durdum.
Gıkım çıkmıyor, Kayseriliyim ama okuyanlarından.
Bir ara bir müşteri geldi birkaç kilo almak istedi hemen yanımda olan bir emmi var o da fasulye satıyor, terazisini uzattı,
Alın Ali’min fasulyesini diyerek beni hayladı.
Bana geldi bir cesaret, biraz bağırmakla birkaç saate hem emmimin hem benim fasulyeyi sattık, kârı kediye yükledik dönüyoruz.
Eve dönünce hemen anamgile anlattım durumu, yanımdaki emmiyi tarif ettim, benim adımı biliyor falan deyince meğer bizim akraba imiş. Lakabı da Yağıplı Abdullah emmi.
O olmasa o gün pazarda belki de birkaç kilo fasulye satıp dönecektim sırtıma vurup çuvalı.
Hani akrabalar birbirini sevmezdi ne oldu ona? diyemedim tabi.
Büyüdükçe anlıyor insan köye dönmenin, öze dönmenin, kendine dönmenin önemini.
Köye dönene kadar da köylünün yanında durmanın ehemmiyetini.
M’S

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir