Bir Ali Erdoğan Vardı


BİR ALİ ERDOĞAN VARDI
Hiç unutmam yıllar yıllar öncesiydi.
Dereköylü biri gelmiş diyerek bir arkadaş geldi bizim eve, üniversiteye yeni başlamıştık.
Benden bir dönem önceydi.
Adı Ali idi hoşuma gitmişti. Adaş idik.
Gerçi benimki Mustafa diye bilinirdi ama ben Ali adına daha fazla aşinaydım. Hâlâ öyle.
Tanıştık, konuştuk, yedik içtik.
Sürekli benimle didişirdi.
Bizim eve gelir gelmez sadece bana sataşır benimle ilgilenirdi.
Birgün beni okey oynamaya götürdüler, ben bilmezdim hiç.
Adam eksikliği yüzünden gittim.
İlk oyunda üç taş çalmışım. Okeyde taş çalma işi meşhurmuş duymuştum bir yerlerden.
İkinci oyuna geçtik üç taş çalmanın garabeti çıktı ortaya. Bilen bilir beş taş çalınırmış genelde.
Ali kulağıma eğilip üç değil beş taş çalacaksın demişti.
Taşları benim çaldığımı hemen anlamış acemi olduğumdan…
Biz köylü idik onlar şehirli idi o yüzden bizi pek sevmezlerdi hâlâ da sevmez bizim Yahyalılar bizim köylüleri.
Dağ köylerini de sevmezlerdi de dağ köylerinde Kapuzbaşı Şelalesi epey ün yapınca onlara olan sevgileri biraz arttı.
Derdim bizimle derdiniz ne falan? Epey gülerdik tartışmalar hiç eksik olmazdı soğuk kış gecelerinde.
Ama hiçbir zaman nefret biriktirmedik içimizde.
Ben biraz keskin çıkışlar yapardım, bize olan bakış açıları üzerdi beni.
Ona da ses etmezler ama bana sürekli ”aksi” derlerdi.
Okul bitti yine aksi demeye devam ettiler, duyunca hoşuma giderdi eski günleri yad ederdim.
Günlerden bir gün Ali ile yine bizim evde çay içiyoruz.
Köylü olduğumuz için genelde bizim evde toplanırdık.
Uzun Hilal bıyıklarıyla Adem Dağcı da onunla gelirdi, gerçekten severdik birbirimizi, hem didişir hem severdik. Hâlâ severiz. Erol Sandik üst ranzadan izlerdi. Mustafa Tunç minderde oturur izlerdi. Sabri de vardı ama şimdi nerelerde bilmem.
Ali Orhan Gencebay dinler ben Ferdi Tayfur dinlerdim.
İkimiz de tüm şarkıları ezbere bilirdik.
Benim o kadar şarkıyı, şiiri ezbere bilmeme kafayı takar sürekli bunu dert edinirdi.
Gel seninle bir yarışma yapalım dedi.
Bir kelime ben söyleyeceğim sen o kelime ile bir şarkı söyleyeceksin, sonra sıra bana gelecek. Sorduğumuz kelime ile ilgili bir şarkı mutlaka olacak yoksa sayılmaz.
Oyun bu. Hemen kabul ettim.
Başladı yarışma.
Epey uzun sürdü o sordu ben söyledim ben sordum o söyledi.
Sona yaklaştık galip yok.
İkimiz de tıkandık.
Bir kelime sordum Ali bilemedi.
Uğraştı, didindi yine bilemedi.
E hadi bakalım söyle neymiş bu kelimenin içinde olduğu şarkı dedi.
Bakışlar bana yöneldi.
Hemen o an orada bir dörtlük yazdım, üstüne bir de beste yaptım bir şarkı uydurdum.
Ali pes etti. Oyunun hengamesi ile konu kapandı derinlere inmedik.
Neden sonra ben itiraf ettim.
İtirafım da çok hoşuna gitmişti ve bana aksi demeye devam etti.
Yazın köye gidince mecburen Yahyalı’ya gittim, eczacı arkadaşımız Fatih Erdoğdu var onun dükkana uğradım ayaküstü.
Baktım Ali de orada. Nasıl özlemişiz birbirimizi öyle bir sarıldık ki…
Başında bere var tanıyamadım çıkar şu bereyi deyip elimi attım bereye hemen elimi tuttu.
Hastayım çıkarma onu dedi.
Hayırdır dedim? Kanserim dedi.
Mutlaka görüşelim diyerek ayrıldık.
Akşam haberi geldi sonsuzluk kervanına katılmış.
Sabaha kadar üniversite yıllarına dönüp Ali ile olan didişmeleri yaşadım tekrar iliklerime kadar.
İnşallah helâl etmiştir bana hakkını.
Rabbim rahmet eylesin mekanını cennet etsin…
Koca Yunus ne demiş?
”Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi…”
M’S

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir