İNSAN MERKEZLİ DÜŞÜNMEK (Makale)


 
İNSAN MERKEZLİ DÜŞÜNMEK (Makale)
İnsan merkezli düşünmek ve duygularımızı bu paralelde dile getirmek istemişizdir hepimiz. Ama insanı merkeze almak o kadar zor ve katlanılmaz bir durum ki…
Herkesin kendine göre bir dünyası, bir ortamı vardır. Bitkileri ve hayvanları tasnif edebilirsiniz, onlara bakış açınız, sevdiğiniz ve sevmediğiniz yönünde belirleyici bir sınıflandırma söz konusu olabilir. Bir ceylan hemen herkes tarafından sevilesi bir varlıktı, bilakis yılan öyle değildir. Buna kimsenin itirazı olamaz.
İnsanları sınıflandırmak da güzeldir, kavmine cinsiyetine, mezhebine göre, zaten Allah da kavim kavim yaratmıştır sizden olmayanlarla tanışıp kaynaşın diye.
Toplumumuzda insanları üzen en önemli şeylerden biri de kendilerinin kategorize edilmesidir. Hangi insan topluluğunun içine girersen gir mutlaka bir önyargı bir öteleme olayı ile karşı karşıya kalırsınız.
Bizden olanlar ve bizden olmayanlar…
Hepimiz Mevlanaların Yunusların torunu olmakla övünsek de bunun o kadar övünülecek bir şey olmadığını fark ediyoruz. Dükkânlarımızın girişinde “Ne olursan ol yine gel” çıkışında ise “böyle hiç bir şey almayacaksan bir daha gelme” yazısı olduğu müddetçe ne o büyük insanlar bizi torunları olarak görür ne de biz onların torunu olmaya layık oluruz.
Siz nerede bir hoş görü mahallesi gördünüz evleri arabaları yakılıp yıkılan ve kundaklanan. Elinizden, dilinizden sizden emin olmayan insanlar var demek ki de bunca yangın körükleniyorsa her seferinde. Dış destekli dedik, onlara her türlü imkân var dedik, isteyen cumhurbaşkanı bile olabiliyor dedik, niye bizi sevmiyorlar da yedikleri ekmeğe bıçak sokuyorlar dedik. Biz de haklıydık kendimize göre ve görüldükleri yerde ezilmeleri gerekirdi teröristlerin.
Biz yemeğe yağ kattık, su kattık, biber vs bilumum her şeyi kattık da, tuzu unuttuk sanırım. Ne kadar imkân verirsen ver bunlara yaranılmaz dediler, yolları asfaltlandı, köylerine su geldi diye oylarını verdiler, hani yaranılmıyordu? Tamam, nankörler çıkmayacak mı çıkacak illaki. Hangi toplumda yok ki?
Yapılan kötülükler kimseyi haklı kılmaz, sakın yanlış anlamayın, biz hak ettik demiyorum, sadece yemeğe tuz koymanın zamanı geldi, artık yemekte lezzet arayalım diyorum.
Klişelerden, şablonlardan uzak durmak ve oynanan oyunu fark etmek gerekiyor, bir yerlere bomba yağdırırken bir yerlere de demokrasi yağdırmanın, insana insanca değer vermenin, kavminden ötürü ayıplamamanın, her birini aynı kefeye koymanın yanlışlığının düzeltilmesi elzemdir.
Aile içerisinde çocuklar arasında ayrımcılık yapan nice insanlar var. Türbanlı-türbansız ayrımı yapan niye olmasın? Türk-Kürt ayrımı yapan niye olmasın? Zengin- fakir ayrımı yapan niye olmasın?
Hani yaradılanı sevecektik Yaradandan ötürü? Hoşgörü temel felsefemiz olacaktı?
Ayrım yapınca kim kazanıyor sorduk mu hiç kendi kendimize? Başı açık olan birisi kapalı olan birisini öteki kabul edince? Namaz kılmayanı yaklaştırmayınca yanınıza Allah’a daha mı yakın oluyorsunuz? Önünüze gelen herkesi cehennem ateşi ile korkutunca, rahmetinden bahsetmeyince Allah’ın, hanenize sevap mı yazılıyor?
Müjdeleyen, nefret ettirmeyen olsak, sınıflara ayırmadan tüm insanları sevmeyi denesek, bizden olmayanları dost düşman değil de dost edinmeye çalışsak, üzerinde yaşadığımız coğrafya, emin olun daha az sıkacak canımızı. Herkese şüphe ile yaklaşan, önyargılı insanlara bir bakın, ne seveni vardır ne de sevdiği birileri.
İspat edilmedikçe hiç kimse suçlu değildir kuralı rehber olmalı bize. Sevilmeyi herkes çok ister, bu isteğimizin gerçekleşebilmesi için önce sevmekten başlamalıyız.
M’S
2009

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir