İLK İNTİHAR (Öykü)


  1. İLK İNTİHAR (Öykü)
    Gözleri, elleri, yüzü ve saçları hiçbir şekilde güzel değildi.
    Kendisi de farkındaydı güzel olmadığının.
    Aynanın karşısına geçer, uzun uzun seyrederek kendini sorular sorardı aynaya!
    Kendi kendine konuşanlardan farklıydı.
    Yüzünde çizgiler vardı, alnında çizgiler vardı. El yordamıyla bile hissederdiniz çizgileri, geçici değildi. Sinirli hali olmasa da alnındaki çizgiler belirgin halde kalırdı.
    Memleket meselesi, fakirlik, çoluk çocuk derdi, geçimsizlik falan…
    Hiçbiri yoktu!
    Duyardı, algıları açık, zihni berraktı!
    Ne zaman düşünse duyduklarını, anlam veremez duyduklarına ve dert ederdi anlamsızlığı, anlamsızca!
    Gene geçerdi aynanın karşısına ve gene soğurdu yüzü, yüzüne baktıkça!
    Ayakları da biçimsizdi!
    Eğilip dokundu ayak parmaklarına ve duydukları geldi aklına.
    Uğultu gibiydi çoğu zaman duydukları.
    Etrafındaki insanların tatlı tatlı sohbeti ilgisini çekmezdi.
    Bilirdi sanki, tatlı tatlı sohbet edenlerin yüzünde beliren maskeleri, görür gibiydi hatta.
    Birbirine karşı aşırı beklentisi olan insanlar tatlı tatlı sohbet ederdi sanki.
    Ki yüzde yüz beklentisiz insan yok denecek kadar azdı.
    Sevinmezdi bu duruma.
    Hem de anlamsızca!
    Birbirine bağıran insanların çığlığı rahatsız etmezdi onu genelde!
    Herkes kendisi oluverirdi o zaman. Ne güzel derdi, insanlar bağırıyor, ne cesaret, Aman Allah’ım!
    Kalpler de kırılsındı ne çıkar?
    Kalp kırmadan kandırmak daha kötüydü sanki!
    Elini vicdanına götürecekken aklına vicdanı geldi, var mıydı vicdanı? Bulamadı! Ya da nerede olduğunu bilmiyordu. Yüzü güzel olmayanın vicdanı olsa ne olur ki? Dedi.
    Yüzünü yokladı eliyle, eli yüzünden çirkin!
    Yüzü elini beğenmedi bu sefer!
    Uyumak istiyordu ama istediği şarkı çalmadan uyumayı göze alamadı.
    Bekledi uzun süre! Beklemeye doyamadı.
    Neden sonra bir ses geldi, şarkının sesi yavaş yavaş odayı doldurmaya başladı.
    Enstrümantal bir şarkıydı, sözü yoktu! Sözünü de kendisi uydursundu ama hiç kullanılmamış zihin ne uydurabilirdi ki?
    En sevdiğim şarkı dedi çalan şarkıya! Sanki başka şarkı bilirmiş gibi ya da çalan diğer şeylerin şarkı olduğunun farkındaymış gibi.
    Etrafındaki insanlar çay içmeye başlamış, çay bardağı ile çay kaşığının birleşme anı şarkı olarak tarihe geçmişti zihninde!
    Ne güzel çalıyor, ne güzel bir şarkı bu!
    Dinleyeni mest eden, çalanı ne hale getiriyor ki diye düşünmekten kendini alamadı.
    Alnındaki çirkin çizgiler artmaya başladı gene!
    Tatlı tatlı sohbet edenlerin maskesi düştü, birbirine bağıranlar maskelerini taktı. En nefret ettiği ana şahit olma zamanıydı!
    Herkes susuyordu!
    Aman Allah’ım, susmak bu kadar mı yakışmaz insanlara! Bu kadar mı sağır eder kulakları, bu kadar mı acımasız olur? Dedi.
    Kulaklarına baktı, onlar da çok çirkin duruyordu!
    Susanları dinledi uzun uzun.
    Önüne bakan da, karşısındakine bakan da, etrafı inceleyen de herkes birbirinden nefret ediyor, herkes hınç yüklü, herkes patlamaya hazır bomba gibiydi.
    Olan kendisine olacaktı, biliyordu!
    Yüzü daha da çirkinleşecekti!
    Estetik ameliyatlardan medet umacak kadar kendini bilmez değildi hatta o tür ameliyatlardan haberi bile yoktu.
    Susan insanlardan nefret etmeyi bir kenara koyup çirkinliğine mazeret aramaya başladı.
    Bulduğu tüm sebepler içini rahatlatmadı.
    Keşke kulağım olmasaydı dedi.
    Susanları duymak için kulak gerekliydi.
    Gözleriyle ayırt edemezdi ama zaten gözleri de çirkindi.
    Gördüklerinden sonra!
    Günlerden birgün bir cümle duydu. Hangi aklıevvel uydurmuş bilinmez ama.
    Derdine derman olacağını düşündüğü bir cümleydi.
    ”Yüzü güzel olana bir gün doyulur ama gönlü güzel olana bir ömür doyulmaz.”
    Cümle tam böyle miydi emin değildi.
    Çirkinlerin kendisini kandırmak için kullandığı, piyasaya sürdüğü bir cümle bu dedi.
    İçi rahata ermedi!
    Yüzü güzel olmayanın gönlü güzel olur mu, hadi be sen de! Dedi.
    Gönlü güzel olanın yüzü çizgili de olsa güzeldir, güzel görünür, dedi ve gönlüne dokundu çirkin elleriyle!
    Gönlü de güzel değildi.
    Onca olandan bitenden sonra gönlünün güzel kalması imkansızdı.
    Zihni berrak, hiçbir kötülük yapma fırsatı olmayan bir insan nasıl bu kadar çirkin olabilir ki diye düşünürken, göbeğindeki bağı boynuna geçirip daha dünyaya gelmeden öldürdü kendini!
    M’S
Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir