Hayatı Olduğu Gibi Görmemek İçin Şaşı Bakmak(Deneme)


Hayatı Olduğu Gibi Görmemek İçin Şaşı Bakmak(Deneme)
“Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu: yaşamak!” diyor Sezen.
Yaşamayı görülmesi gereken bir iş gibi algılamak şöyle dursun, yaşamakla dalga geçmesini de biliyor, zaten o bu yüzden Sezen!
Üzerimize gelen karabasan gibi bir hayata da eyvallah etmiyor, bildiği gibi gelsin! Diyerek.
Ne kadarımız, olduğu gibi görmemek için hayatı, şaşı bakmasını biliyoruz ki? En zor anımızdan gülünecek bir şey bulup, ters yüz ediyoruz gerçeklerin ağırlığını?
Gerçekler çok incitiyor; gerçekten çok incitiyor.
Eskiden köy yerlerinde pekmezi, ‘küp’ denilen topraktan yapma bir kaba koyarlardı ve bir kurbağanın kırk paraya sulandığı zamanlardı, pekmez çok değerliydi, çocuklardan saklanırdı ki eve bir misafir gelirse ikram edilirdi.
Çocukken, diye başladı yaşını başını almış bir amca, eve girdim açlıktan ölüyorum, anam pekmezi sakladığı odanın anahtarını üzerinde unutmuş. Baktım kocaman bir küp, içi pekmez dolu, aceleyle etrafa baktım, kimse yok. İçinden kepçe ile alıp tabağa koymak zahmetli ve zaman çok değerli, hemen küp’ü tepeme diktim. Çocuk boyunda bir küp, diker dikmez tepemden aşağı pekmez döküldü, yüzüm, gözüm ve tüm bedenim pekmez, bir baktım karşımda elinde bir oklava, anam dikiliyor, ne yapacağımı bilemedim, “iyi ki dedim o anda, iyi ki küp’e bir şey olmadı.”
Anamın elinden oklava düştü, düşmekle kalmadı, gülmeye başladı. Ve ilk defa yaptığım bir yaramazlıktan ötürü, verdiğim zarar da hesaba katılırsa ki bütün bir yılın sermayesi idi o pekmez, dayak yemeden sıyırdım.
Bir öğrenci düşünün, yaptığı yaramazlık nedeni ile çekmişiniz bir köşeye, cezalandırdınız cezalandıracaksınız, eli(niz) kulağında, tam o esnada çocuk, size, “öğretmenim, size güzel bir türkü söyleyivereyim”, derse, ya da eliniz çok yağlı, kulağımı kaydırıyor derse muzipçe, siz cezalandırmayı düşünmezsiniz herhalde.
Öfkenizi yenmek çok zordur ve öfke paradan, pardon baldan daha tatlıdır. Öfkeyi yenmenin en güzel yolu, derin soluk alıp vermek değildir. Öfkeyi mizah duygusu gelişen insanlar yenebilir.
İntikam almaktan, hesap sormaktan, mizah yönü gelişen insanlar vazgeçebilir. Kendisini aşan, ayrıntılara takılmayan, kendine güvenen, gücünü ve ağırlığını bilen insanların işidir öfkeyi yenmek.
“Bırakıp giderken, beni de götür” cümlesi belki döndürür yolundan gideni…
Laftan, halden anlamayanlara mizah yoluyla verilen cevaplar had bildirir.
“ Gece on ikiye kadar evde oturan ve bir türlü evine gitmeyen, uyuklayıp da ev sahibini dürterek, komşu, ben bu sene hacca gitmek istiyorum, diyen misafire, kalktın evine gittin ya, hac kaldı!” Cevabını veren ev sahibi gibi olmalıyız belki de…
Belki de düşmanları dost edinerek, düşmanlıkları ortadan kaldırarak hayata değişik bir bakış açısı fırlatmalıyız.
İnsanları yönetenler, dostlukları önemseyenler, iktidara muhalefet edenler, muhalefete kafa tutanlar, kendini hor görenler, gururu hoş görenler, gidip de dönmeyenler, dönüp de gitmeyenler, fakirler, zenginler, kendini dev aynasına bakarak değerlendirip de cüce görenler!
İşe yarar mı? Ne dersiniz?
M’S
2009
 

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir