Oğuzhan kardeşim…

Hiç unutmam, çocukken bir cümle okumuştum…
İnsan bir ömür yaşar, bir ömür işte. Kiminin ömrü beş dakika sürer doğar doğmaz göçer kiminin ömrü yüz sene sürer.
Ömür işte, gelir geçer…
Ve her ölüm erken ölüm derler, yaşarken çile çekmeyen insanları kast ederler sanırım.
Kimine de yaşam zulüm gibidir.
Onlar da ”uzatma dünya sürgünümü benim” derler.
Ya da ne bileyim belki de Yârine kavuşmak için öyle derler, dünyayı sürgün yeri olarak görürler, ne kadar güzel olursa olsun yaşamları.
Bir ölüm geride kalanı ne kadar yıkarsa o kadar yıkıldık hep beraber.
Oğuzhan kardeşim…
Hayatının baharında göçtü gitti. Ne yazılır nasıl yazılır ne denir bilemedim. Nutkum tutuldu günlerdir.
Tek kelime edemedim.
İçli bakışlarıyla bakar sürekli gülmek, etrafına neşe saçmak zorundaymış gibi tebessüm ederdi.
Belliydi zaten içi yanardı ama kimseye de hissettirmez yorgun argın yaşar giderdi.
Kaç yaşında göçerse göçsün bir ömür yaşar insan işte.
Bir ömür yaşadı ve gürültülü bir şekilde göçtü gitti.
Geride yangın, geride deprem, geride büyük bir boşluk bırakarak…
Ne denir bilemiyorum.
Yazmaya başlayınca susmak bilmeyen kalem lâl oluveriyor böyle zamanlarda.
Genç yaşında göçenler daima Yunus’un şu dizelerini hatırlatır bana…
”Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi”
Duyar duymaz fırladım yataktan düştüm yollara ama cenazene yetişemedim. Hak etmedim demek ki diye düşündüm daha da kahroldum.
Oğuzhan kardeş…
Vefat edenlerin ardından söylediğim sözü sana da söyliyeyim…
Belki sen gittin kurtuldun da…
Anana, babana, ablana ve seni sevenlere dünya yüküyle sabır diliyorum. Ateşin düştüğü yeri yaktığı bir dünyada onları anlamam mümkün değil.
Ahiret olmasa bu dünyanın kahrı çekilir mi? Ahirette kavuşmak olmasa hele…
Allah senle hepimizi cennette kavuştursun…
Allah rahmet eylesin canım benim.
Mekanın cennet olsun.