ÜÇ BEŞ MAL-MÜLK, ÜÇ BEŞ ÇUL-ÇAPUT (Deneme 5-6)
ÜÇ BEŞ MAL-MÜLK, ÜÇ BEŞ ÇUL-ÇAPUT
İnsanlar benim neyi, niçin sevdiğimi merak ediyorlarmış, hayır etmiyorlarmış da ben öyle zannetmişim.
Benim neyi sevdiğimi ben bile merak etmişim.
Zamana söz geçirmek için, tarihe dipnot düşmek için şiir yazdığımı zannetmişler, duygularımı yansıtmak için bir de…
Oysa ilk zamanlar ben de öyle düşünüyordum, benim de düşüncelerim o yöndeydi, şiirlerimin satırlarında boğazımda düğümlenen küfürlerim vardı, bilemezdim kimsenin anlamayacağını, satır aralarındaysa kırık dökük duygular, satırlarda duydular insanlar, satırlara göz atıp kaldılar öylece.
Ben cam kırıklarını severim bir de, avucumun içinde sıkarım, çatlayan damarlara bakıp acıtmıyor olduğunu görürüm insanlardan daha çok.
Yazmayı da severim ben cam kırıklarını, okurum, okumayı daha çok severim, yaşadığımı fark etsinler, beni görsünler isterim belki okurken.
Yazmayı neden sevdiğimi kimse bilmez mesela, ben gizlenmek için yazarım. Kimseye göstermemek için kendimi, oysa aşikâr zanneder herkes.
Herkes bir yolunu bulduğunu, bir yol olduğunu zanneder görmenin, bakarak… Bakmakla yükümlü olduğum kelimelerimle baktırmam kendime, kolay olmaz bakıp da görmek yazdıklarımla beni.
Şimdi gene kaç dize birikti içimde ve kaç küfür bas bas bağırıyor çıkmak için, kelimelerle kamufle etmek kolay, avazım çıktığı kadar bağırmak da öyle!
Bana yalan söyleyen insanları da severim yalan değil. Yalandan kim ölmüş? Diyerek. Yılandan korkarım yalandan korkmam mesela!
Kim yalan söylese beni kandırmış olmaz, kendisini de!
Ortalıkta salınan yalanla doluyor dünyanın boşluğu!
Yalan söyleyebileyim diye ben de, severim yalan söyleyen insanları.
Çayı sevdiğim Sağır Sultan’ın kulaklarının pasını açtı, düpedüz bilinen bir gerçek bu, 3 aylıkken başlamışım kolay mı öyle bırakmak? Ana sütü yerine çayla doyurmuş hasta anam beni.
Bilinen tüm gerçeklerim benimle birlikte gider toprağın altına, gerçeklerimi açık etmek kolay olsaydı, yakalanmazdım yazarlık hastalığına!
Şimdi ağır ağır yol alıyorum ya ölüme, ölümün bir ayağı çukurda, bir ayağı da ayak bağı oluyor bana.
Göz gördüğüne katlanmazsa, gözlerden ırak olmak en iyisi, en iyisi sağır etmek herkese kendini, kulaklarını dört açanlara göz kırpıp, kaçmak kaçabildiğin her yere, gidebileceğin en uzak yerlere, toprağa örneğin.
Kendini ele vermemek için yazar şair, şairliğini alıp koltuğuna, demler de çayını, vermez kendini ellere, elleri nasırlı olmayan!
Eller hoyrat, eller yabancı, elleri nazik, yazık etmem kendime, kendimi perişan ettirmem kendimden başka kimseye, kendimden gayrı düşman da tanımam kendime!
Kendi içimde biriktiririm tüm acılarımı. Tüm şiirlerimi, kendime ifşa ederim, kendimin kendime yabancısı olmamak adına, kendimi heba etmeme derdine de düşmem.
Severim ben merak da etmem neyi sevdiğimi, nedir ki zaten hayat?
Üç beş mal-mülk, üç beş çul-çaput.
Siz oyalanın onlarla, benim kelimelerim heba etsin içime her düştüğünde beni!
M’S