MÜNAFIK ŞİİRLER (Deneme)


MÜNAFIK ŞİİRLER (Deneme)
Münafık bir şiirin peşine düşecek kadar sağlam ruhumuz vardı. Çok güveniyorduk kendimize, aklımız başımızda, yerli yerindeydi başımızın üstündekiler.
Ne hikâyeler uydururduk yaşanması imkânsız…
Masala dönüşürdü hepsi.
Rivayetlerin dili olsa da konuşsa, küçücüktü sırlar ilk kulağa düştüğünde, dağ oldu sonra kulaktan kulağa.
Azimliydi bir ayağı aksak atlar. Kişnemesiyle bastırıyordu topallığını. Bastırdığını sanıyordu. Ne kadar yolu kaç zamanda gittiği sorulacaktı, bilmiyordu, hayvan aklıydı işte.
İnsan aklının ondan kalır yanı var mıydı? Bu durum kişneyen atı hiç ilgilendirmiyordu.
Ruhumuzun sağlamlığı ilelebet sürmeyecekti. Bilinmiyordu. Suya kanmış olmamız, bir bardaktan, haydi iki bardaktan daha fazlasını içeceğimiz anlamına gelmiyordu.
Münafık bir şiirin herhangi bir dizesi yetiyordu aynaları parçalamamıza, aynalarda yüzümüzü ya da…
Şiirler uçuyor, sözler kalıyordu kulaklarda, git gide büyüyen sözler, sırlar…
Söz uçar yazı kalırdı oysa! Kitaplardan öyle öğrenmiştik, kitap yazanların uydurmasıydı belki de, belki de kitapları yazanlar, kitapların eskisi kadar okunmayacağını bilmeden etmişlerdi o sözü, kim bilir?
Her sabah kaldığımız yerden başlayacağız endişesiyle hayata, dalıyorduk uykuya. Uyku elzemdi, sabah kadar, gün kadar, su kadar elzemdi.
Kaldığımız yerden başlayacağız endişesi yerini korkuya bıraktı. Kaldığımız yerin yerinde yeller esiyordu daha vakit vardı ona başlamaya, dün ne güne duruyordu, yaşanmıştı ama bitmemişti, bitmeyecekti. Dünden başlıyorduk yarının sabahına, çok elzem olan uykuya dalarken bunu bilmiyorduk, yersizdi endişelerimiz.
Gene de müellifini bilmeden, bilme gereği duymadan, işimize de yaramıyor olduğunu düşünerek ki öyle de olması gerekiyordu, münafık şiirlerin peşine düştük. Dünü unutturur hevesiyle.
Dün, bıçak yarası değildi ki zamanla iyileşsin. Zamanın ötesine taşan şiirler gibiydi, yazılmamış şiirler. Yazılmış olsa geçecekti sanki. Geçip gidecekti, dile düşen acılar gibi…
Ellerimiz nasırlaştı içimize attığımız şiirlerden, dillerimiz nasırlaştı ağzımızın içinde şiirle yaşamaktan. Yürek öylece kaldı. İlk günkü gibi!
Doğduğumuzda nasılsa öyle!
Ateşi avuçlayacak eller edindik, ateşi körükleyecek dillerimiz vardı.
Bir söze, bir yanılgıya, bir ahenge, bir tebessüme, yazılmamış bir şiirin herhangi bir dizesine tahammül edemeyecek ama peşinden gidecek yufka yürekleri nasırlaştıramadık.
En büyük yanılgımız da bu oldu!
M’S

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir