“Gönül ne çay ister ne de çayhane gönül eleştirmek ister çay toplantıları bahane…”

Toplumun ileri gelenlerinin ahvali nedir diye soran olursa, haftalık toplantılar yapıp, yaptıkları toplantılarda günah çıkarıp çay içmek, derim.

Nasıl bir günah çıkarma? Diye soran olursa;

Eleştirmekten öteye geçmemek, eleştiri yapınca rahatlamak, diye devam ederim.

Eleştirmek, günah çıkarmak da bir itiraftır aslında.

Ben üzerime düşeni yerine getiremedim, elimden başka da bir şey gelmediği için sadece eleştiriyorum, demektir.

Sohbet toplantılarının içeriğini toplantılara katılanlar bilirler, bilmeyenler için birkaç not aktarayım:

-Ülke manevi yönden kötüye gidiyor.

-Gençlik çok şımarık, doyumsuz ve söz dinlemiyor.

-Okullarda değerler eğitimi verilmiyor.

-Okulların içi boş.

-Üniversitelerde başıboşluk almış başını gidiyor.

-Ana babalar çocuklarını çok şımartıyor.

-Bizim zamanımızda böyle değildi. Büyüklere saygı vardı.

-Toplumda ahlaksızlık, eşcinsellik gittikçe daha da artıyor.

-Başını açan kadınlarda acayip bir artış söz konusu.

-Başı kapalı kadınların giyim tarzı çok kötü… gibi. Bunlar hali hazırda aklıma gelenler, daha vardır yığınlarca eleştiri konusu.

İşte günah çıkarma derken bundan söz ediyorum. İnsanlarda yük var, yükten kurtulmak için eleştiriyorlar ve sohbet bitince evlerine vicdanen rahatlamış olarak gidiyorlar.

Günah çıkarmayı yani eleştiriyi değil de tövbeyi esas alsalar durum daha farklı olacak aslında.

Peki, tövbe nedir?

Tövbe; yapmaması gerekip de yaptığını yapmamak, yapması gerekip de yapmadığını yapmaktır.

Dil ile “Allah’ım beni affet” yakarışından sonraki hamle gelmezse, tövbe geçersiz olur.

Neydi yapmamız gerekip de yapmadığımız ve yapmamamız gerekip de yaptığımız?

1. Önce, gereksiz, kimsenin işine yaramayan, bırakın işe yaramayı, heves kırmaktan öteye geçmeyen eleştiriden kurtulmak.

2. Kim var diye sorulunca, karşımızdakini göstermek yerine, ben varım demek, benim olmadığım yerde kimse yoktur, diyebilmek, Üstad’ın deyimiyle.

3. Bir kötülük gördüğümüzde onu elimizle, dilimizle düzeltmek ya da kalbimizle buğzetmek.

4. Birkaç gencin kalbine gidecek yolları keşfedip elinden tutmak. Herkes en az bir genç ile ilgilense sayı nasıl artar öyle değil mi?

5. Laf getirip götürerek insanların arasını bozmak yerine, arası bozuk olanların arasını yapmak.

6. Okullara, öğretmenlere, sivil toplum kuruluşlarına maddi manevi destek vermek.

7. Kitap okuyarak kitap okumayanlara örnek olmak, kitap okuyamayanlara kitaplar temin etmek.

8. Her şeyi devletten, okullardan, STK’lardan bekleme garabetinden kurtulmak.

Bu sayıyı daha da artırabiliriz.

Konuşmanın kolay iş yapmanın da zor olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Üstelik konuşmanın herhangi bir sorumluluğu da yok. İş yapmanın ayrıca sorumlulukları var.

İş yapan insan, konuşanların eleştirisine cevap vermek zorunda, hatalarından dolayı suçlanma riski var, yapacağı kimi yanlışlar sonrası başına her türden belalar da gelebilir.

Böylesi tuhaf bir dünya işte!

Elini taşın altına koyanın eli ezilirken bir kısım da taşın üzerinde tepiniyor, günahlarından arındığını zannederek.

Mustafa SÜS

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir