Huzursuz Toplum İnşa Etmek

Huzurlu değiliz sanki.

Alıcılarımız öyle açık ki, her şeyden anında haberimiz oluyor, vuku bulan her olayın hemen hemen hepsiyle uzaktan yakından ilgilimiz var.

Eskisi gibi değil artık.

Eskiden denizde bir gemi batsa umurumuzda olmuyordu, geminin kime ait olduğunun önemi yoktu.

Dünya küçüldü, şimdi bir gemi yalpalasa hemen bizi de sarsıyor iyi ya da kötü yönde.

Mesela;

Şimdilerde denize bir gemi inse ve o inen gemi bizim envanterimize girse anında durum bize yansıyor.

Gayri safi milli hâsıla olarak yansıyor, özgürlüklerle alakalı yansıyor, bağımsızlığımızla alakalı yansıyor, illa ki yansıyor yani.

Huzurlu olmamız gereken o kadar çok şey varken nedense bize huzursuzluğu dayatıyor yenidünya düzeni.

Dünya kurulduğu günden beri yığınlarca felaketler yaşandı, insanlığın görmediği felaket kalmadı belki de, kıyamet hariç.

Önceleri felaketin olduğu bölgeler olumsuz bir şekilde etkileniyor, felaketin izlerini de ya siliyorlar ya da felakete boyun eğip telef olup gidiyorlardı.

Şimdilerde kitle iletişim çağında yaşadığımız için hem her türlü felaketten haberimiz oluyor, hem anında müdahale edecek kadar atik davranıyor hem de huzursuzluğu da dibine kadar yaşıyoruz.

İyili de getirdi yenidünya düzeni, kötülüğü de getirdi beraberinde.

Uçağımız yapılıyor tam ona sevineceğiz, uçağın kanadından rahatsız olanların haline bakıp huzurumuz kaçıyor.

Otomobilimiz yapılıyor, elektrikli otomobilin altında egzoz borusu arayanı görünce hem gülüyoruz hem huzurumuz kaçıyor.

Helikopterimiz yapılıyor, bizim köye mi inecek sanki diyenlere bakıp huzurumuz kaçıyor.

Sanki her yapılan icraat bedava yapılması gerekiyormuş gibi, milletin kesesinden beş kuruş çıkmasın ama lüksün de dibini bulalım diyenleri gördükçe ne yollarımıza seviniyoruz, ne Zigana’dan Toroslara türküsünü terennüm edebiliyoruz tünellerimizden geçerken.

Hızlı treni rahatlıkla izleyemiyoruz diye trenlere karşı çıkanları gördü bu memleketin insanı!

Huzur bulmak için alıcıları kapatma lüksümüz de yok imkânımız da yok.

Gidip ıssız bir adaya yerleşme imkânımız olsa bile aklımız burada kalacak.

Ki bizi bekleyen ıssız adaları da bizden önce doldurmuşlar kat kat binalar dikmişler oralara.

Böyle bir dünyaya gelmiş olmanın, böyle bir zamanda yaşamış olmanın getirisi de ortada götürüsü de ortada.

Hem hızlı yaşayıp hiçbir işi tam yapamıyoruz hem huzur da bulamıyoruz.

Eskiden tarlayı sapanla sürer, eve dönerken yorgun diye hayvanlara binmez yürüyerek gelir ama işlerimizi de yoluna koyardık, şimdi uçakla seyahat ediyoruz gene yetişmiyor işler.

Doğal olarak da huzur bulamıyoruz.

Devlet tüm imkânları önümüze serse de huzur bulamıyoruz, her imkânı elimizden alsa da…

İşin en kötü tarafı da…

Tuzu kuru olanların huzursuzmuş gibi yapmaları.

Yediği önünde yemediği ardında ama sorsan zerre kadar huzurları yok!

Niye?

Tahammül edemiyorlar da ondan.

Bunların diğer kötü özelliği de az da olsa huzuru olan insanların huzurunu bozmaları…

Huzura gark olabilmek için hikmete râm olmak gerekiyor da ona da biz lâyık değiliz galiba…

Mustafa Süs

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir