İnsanlar, kandırabileceklerine inandıkları insanlarla ilişki kurmayı yeğlerler.

O yüzden çok sıcak sürer ilk başlarda arkadaşlıklar falan, yakınlık had safhada olur.

Sonra git gide bozulur tılsım…

İnsan kandırdığı, kandırabildiği biriyle arkadaşlığa devam edemez ki!

Eşyanın tabiatına, insanın karakterine aykırıdır bu durum.

Hani şu ”Çok muhabbet tez ayrılık getirir.” sözü var ya?

Tez ayrılık getiren çok muhabbet değildir aslında.

Tez ayrılık getiren kandırılan insanın kanmaya devam etmemesidir.

Kandıran kişinin de kandırılan kişiden sıkılmasıdır.

Önce nefsine hoş gelir kandırmak, ona neler vaad eder belki içten içe.

Kandırılan kişi de memnundur bu durumdan. Verilen ve vaad edilen her ne ise onlara bakarak gözleri kamaşır göremez gerçek yüzünü kandıranın.

İlk hangisine bozulur tılsım bilinmez ama işler yavaş yavaş çığırından çıkar. İlişki, kanser gibi kendi kendini yemeye başlar.

Hayır olmayan niyetin akıbeti de hayır olmaz…

Samimiyet yoktur, hesap vardır. Kandırmak ve kandırılmak üzerine kurulan bir ilişki.

Kar üzerine bina yapmak gibi.

Güneş görür illâ ki! Erir sonra.

Kimisi erken fark eder, kimisi biraz da olsa geç fark eder kandırıldığını ama fark eder neticede. Sonsuza dek sürmez, süremez.

Kandıran da işini bitirene kadar devam eder oyuna.

Ya da kandırdığı kişi fark edene dek devam eder.

Etrafımızda olan bitene baktığımız zaman, ilişkilerdeki tatminsizliğe baktığımız zaman gördüğümüz bu samimiyetten uzak ilişkilerdir.

Arkadaşlık deyin, dostluk deyin, aşk meşk ilişkileri deyin, ticari ortaklık deyin, siyasi yol arkadaşlığı deyin, amir memur ilişkileri deyin. Ne derseniz deyin.

İlk başlarda düşman çatlatan adımlar belirli bir zaman sonra düşman sevindirmeye doğru hızla yol alıyorsa, bilinmelidir ki o ilişkilerin temeli kandırmaya yöneliktir.

Yani ayrılığa erken yelken açan “çok muhabbet…”

İnsanların karakterinin temelinde bencillik ve doyumsuzluk yatar.

”Bir dünya versen diğerini isteyecek olan insan” doğaldır ki ilişki kurarken de bencilliği ön plana çıkaracaktır muhatabından gizlemek suretiyle bencilliğini.

Ya kazan-kazan prensibiyle hareket edip ilişkiyi ticarete benzetecek ya kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyip önce verip öyle kandıracak karşısındakini.

Normalde cimri olduğunu herkesin bildiği insanlar, ilk zamanlar cömert davranırlar.

Bu cömertlik tavuğu feda etmektir işte.

Güneş değince ortaya çıkacak cimrilik.

Sarıldıkça kemikleri batacak insanların birbirine.

Öylelikle uzaklaşarak kaçacaklar birbirlerinden.

Uzun süren ilişkilerin ne kadar az olduğuna bakarak toplumumuzun fotoğrafını çekebilir miyiz?

Birbirini kanırarak, birbirini aldatarak, birbirine çelme takarak yaşayan insanların toplumdaki üçkâğıtçı insanlara söz söylemeye hakkı var mı?

Sözü kimler söylemeli? Sözüyle birlikte yürüyenlerin sustuğu, sözünden fersah fersah uzakta yürüyenlerin çenesinin çok düştüğü bir toplumda neler yapabiliriz?

Hasbî kelimesini yeniden dolaşıma sokup, hesabî insanların dilinde heba olmasına mani olabilir miyiz acaba?

Mustafa SÜS

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir