Eğitim İdealimiz

Geri bırakılmış, ilerlemesinin önüne geçilmiş bir milletin en önemli sorunu “Eğitim” değilse başka da bir şey değildir.

Çanakkale’de zafer kazanılmış, Kurtuluş savaşında zafer kazanılmış, topraklarımızı işgal edenleri topraklarımızdan atmışız.

Tam içimize, özümüze dönüp yeniden dünya hâkimiyetine doğru yol almamız gereken süreçte akim bırakılmışız.

Topraklarımızı terk edenler zihnimizi işgal etmeye başlamışlar.

Bize aleni bir şekilde;

Sizde ne beyin, ne birikim, ne zekâ, ne potansiyel, ne cesaret… Hiçbir şey yoktur demişler.

Biz de “Hakikaten ya!” demişiz.

Çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizden tutun da, toplumsal olarak uyacağımız kurallar dâhil hepsini belirlemişler, traktörün direksiyonuna da kendilerinden olan çiftçileri koymuşlar, bugüne dek hiç durmadan ve bizleri de hakir görerek zihin tarlamızı sürmüşler, sürmeye de devam ediyorlar.

Erciyes dağının büyüklüğünü doğru yazmışlar, İstanbul’un fetih tarihini doğru yazmışlar, bizler de nasılsa bu yazılanlar doğru diyerekten diğer yazılanları sorgulamayı unutmuşuz.

Unutmuş muyuz?

Unutturulmuş muyuz?

Unutmazsan, sorgularsan gövdenin üzerindeki baş işlevsiz hale gelir mi demişler, artık ne olduysa bilemiyoruz.

Onlar nasıl istiyorsa öyle olmaya başlamışız.

Masada yemek yemenin çok matah olduğunu öğretmişler, yer sofrasından kurtulmakla başlamış taklitçilik…

Sağ elimize bıçağı, sol elimize çatalı vermişler, sağ elle yemenin sıkıntısından kurtarmışlar bizleri.

Ve aynı zamanda sol elle yemek yerken, sağ elle de kul hakkı yemekte beis yok demişler.

Yetim hakkı yiyebilirsin demişler bize.

Toplumda huzursuzluk çıkarabilirsin demişler.

Nereden anlıyoruz bunları?

Allah korkusunu kitaplarımızdan çıkardıklarından anlıyoruz.

Allah korkusundan bahsedenleri derdest ettiklerinden anlıyoruz.

Ayrıca, geçmişimizden utanmamızı sağlamışlar. Geçmişimizdeki kültürümüzü, dilimizi, medeniyetimizi, örf ve adetlerimizi çöpe atmışlar.

Batılı gibi giyinmeyi şiar edinmeye başladığımız günden beri ne tam batılı gibi olmuşuz ne de kendimiz kalabilmişiz.

İbni Haldun ne demişti?

“İdbara düşen milletler, ikbaldeki milletleri maymunca taklid ederler.”

Taklid etmişiz sadece. Hem de maymun gibi.

Kendimize has bir perspektifimiz olmamış.

Kendi ufkumuzdan bakmayı akıl edememişiz ya da aklımızı almışlar zaten.

Cemil Meriç’e, Nurettin Topçu’ya burun kıvırmış, batı bizlere kimi dayattıysa ona kucak açmışız.

“Türk’ü madde planında kurtarıp, ruh planında helak ettiler.” Dediği gibi Üstad Necip Fazıl’ın…

Mefkûreden yoksun bir nesil peydah etmeye çalışmışlar ve hakkını teslim etmek gerekir ki, epey de başarılı olmuşlar.

Çağımızdaki gençlerin arasında dolaştığımız zaman gördüğümüz hazin tablo şu:

“Rahatım yerinde olsun, çok param olsun, altımdaki araba iyi olsun, akranlarımdan daha iyi bir konumum olsun, yeter!”

Tamam, bunlar olsun, bizim milletimiz her şeyin en iyisini hak ediyor eyvallah da…

Ruh olmazsa, şuur olmazsa, köklerine sahip çıkmazsan, batının teşnesi olursan, yöneten değil de yönetilen olursa o refah seviyesine nasıl ulaşacaksın genç adam?

Genç adamlara bu soruyu sormayı unutturan bir eğitim sistemi ile yürüyoruz.

Yürürken de, ufka değil ayağımıza takılan çitlere bakıyoruz.

Ufka bakmadan yürümenin bizi bir yere götürmeyeceği aşikâr…

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir