BETER OL (Öykü Yarışmasında Dereceye Giren Eser)


BETER OL
Ayaklarının dibinde yürüyen karıncayı izliyordu, karınca kararınca yürüyordu, nereye gidecek ki diyordu, her yer dört duvar.

Dört duvar arasındaydı, zil çalsın çıkacak ve bir başka dört duvara tıkılacaktı, yüreğinin çeperlerine…

Zil çalmadı, karınca da gitmedi bir yere. “ Parayı getirmeyen gösterilere katılamaz ve bu dersten de kalır!” cümlesiyle irkildi.
Eve gitti geldi, eve gider gelirdi hep, zamandan münezzeh…
Yoktu gösterilere katılmak için para, vardı ama gereksizdi babasına göre, babasına göre okula verilecek her kuruş para gereksizdi, ne olurdu ki devlet para istemese? Zaten vergi de vermiyordu devlete, köyün havası, suyu her şeyi bedavaydı, gösterilerde bedava yapılsındı.
Karıncaya daldı tekrar, eteğini düzeltti, ayakkabısının ucuyla karıncanın yolunu kesiyordu, karınca şaşırdıkça yolunu oynuyor onunla ve gülümsüyordu, tekrar gitti geldi eve ama hala yoktu para.
Vardı da, koyunlara yem alınacaktı o parayla, koyunların karnı doyacak, koyunlar kuzu doğuracak, koyunlar zengin edecekti babasını. Babası hep zengin olacaktı, 20 yıl zengin olmadı o paralara yem alarak.
Karınca nerdeydi ki? Kaybolmuştu, didik didik etti ayağının altını ama karınca gitmişti, yoktu. Zil de çalmış, çatık kaş öğretmen de gitmişti. Gösterilere katılmayan ve para getirmeyen o dersten kalacaktı, kostüm parasıydı sadece. Dersten kalacak olması koysa rahatlayacaktı içi. Dersten kalsa ne olurdu ki? Geride kalacaktı, Fatma’dan geride kalacaktı, Feyza sırıtacaktı, teklifine cevap vermediği Ali? O bile sevinecekti.
“Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşa edenler ne tuhaf insanlar.” Gibi beylik bir cümle kuracaktı ama kuramadı, o küçük yaşında böyle cümleler gelmezdi aklına. Bu manada düşündü sadece.(Şimdi yazarken ben kuruyorum bu cümleleri.)
Oysa kendisi de, Fatma başka bir dersten düşük not aldı diye sevinmişti. Gülmemeliydi başkasına, güldü işte. Terazi öyle hassastı ki, seni kaldırınca diğerini indiriyor, indirince seni kaldırıyordu doğal olarak diğerini.
Kendi yaptıkları gelince aklına bunaldı, hep bunalırdı başkalarına laf edecek zaman kendi yaptığı haksızlıklar gelince aklına.
Otobüsün camı güneşin ışınlarını derleyip toplayıp üzerine boca edince daha çok bunaldı. Eve gidip soğuk bir duş güneşin eziyetini hafifletebilirdi, lakin Fatma’nın yükselmesi terazinin diğer gözünde ve kendisinin alçalmasını hafifletmiyordu soğuk duş.
Başka bir soğuk duş gerekliydi. Evde hiç kimse cebindeki parayı bir başka yere saklama gereği duymazdı. Abisi de babası da saklamazdı, ikisinden başka kimsede de para olmazdı zaten.
Soğuk bir duş almadan tüm cepleri yokladı, kendini de yoklayınca koydu geriye eline geçirdiklerini yerlerine.
Fatma’ya neydi ki o parayı ödeyemeyince dersten kalmasından? Ali geldi gözlerinin önüne, ona da bir burun kıvırdı. Kendi düşen ağlamaz dedi, en nefret ettiğim kızı gözlerimin önünde dudaklarından öperken düşünseydi. Çam ağacının dibinde ağaç gibi donakalmıştı o sahneyi görünce, birkaç hafta gitmemişti gözlerinden.
Akşam yemekte mevzuyu açacak ve azar işitecek, yemek zehir olacak, odasına çekilip ağlayacaktı. Hiç oralı olmadı. Yemekten sonra ödevlerini yaparken, keşke dedi, keşke çalışmakla geçilecek olsaydı o ders. Çok zekiydi, kendine çok güveniyordu, parayı babasından koparma konusu hariç. Babasının boşa verilecek parası olmadığı için, zeki olmak işe yaramıyordu.
Gece yine Ali’nin o olmayasıca sahnesi ile daldı uykuya, uykusunda Ali ile öpüştü, öpüşmek için yaşı küçüktü oysa küçük yaştakiler öpüşmez miydi? Dudaklarına güveniyordu, diriydi ve kalındı. Arkadaşlarıyla gizlice aldığı ruju sürer aynanın karşısına geçer ve “Ali beter ol.” derdi.
Sabah annesi kahvaltıyı hazırladı söylenerek. Zorla kaldırdı yataktan. Gece yatmasını bilmezsin, sabah kalkmasını bilmezsin eşek sıpası diyerek… Elini yüzünü yıkadı, sofraya oturdu. Anne! babamla konuştunuz mu verecek mi parayı? Diye soruverdi hiç kurmamıştı bu soruyu kafasında. Ali beter olsundu.
Annesi: Kızım babanın sen hiç okula para verdiğine şahit oldun mu? Adam veli toplantısına bile gitmez sırf para isteyecekler, yoksa niye çağırsınlar? Dediğini işitmedin mi?
İşittim anne, çok şey işittim babamdan, azar bunlardan en çoğu. Azar azar yaklaşıyordu vakit, otobüse yetişecekti. Bir hışımla kalktı sofradan, Ali alacağın olsun diyerek.
O an annesi sustu, gözlerine baktı kızının, yakasından tutarak. Ali kim? Dedi.
Yutkundu.
Sustu.
Düğümlendi boğazında kelimeler, basit bir olaydı aslında, Ali dedi annesine, Ali sınıfta bir çocuk. Annesi hala susuyordu, gözleriyle sorduğu her soruya cevap isteyerek.
Tamam ya anne gelme üstüme, dün okulda öğretmen paraları isteyince Ali de getirdi ve bana sizin koyunlar senden değerli o yüzden baban onlara yatırıyor parayı dedi bana, diyerek cepten para çalma ile yalan söyleme arasında bir seçim yaptı.
Annesi odadan dışarı çıktı ve elinde parayla döndü geldi.
Babası ile annesinin aralarında olup biten her neyse merak etmedi. Parayı kaptığı gibi fırladı sokağa.
Sabahın güneşi de hiç yakmıyordu, kamaşmıyordu gözleri, yollar toz toprak değildi, her sabah okula giderken ahırdan gelen kokular bile değişik geliyordu burnuna ve rahatsız olmuyordu o kokulardan. Fatma, Feyza alt edilecek, terazinin yükselen kefesine kendisi binecekti. Ama Ali keşke öpmeseydi o kızı. İçi daraldı hemen aklına gelince.
Hızlı adımlar ağırlaştı. Çelişkili bir burukluk vardı içinde. Dersten geçecekti, gösterilere katılacaktı, arkadaşlar alt edilecekti. İçinden bir ses, “ Keşke arkadaşlarını alt etmek için değil de, sadece dersten geçmek için söyleseydin o yalanı, başkaları seni bir şeyler yapmaya mecbur etmese, hatta yalan da söylemeseydin!”
İçinden bazen böyle sesler duyardı. Duyarsızdı bu seslere karşı. Otobüste gelmedi, tekeri mi patladı ne?
Elini cebine attı isteksizce parayı yoklayacaktı. Yokladı da. Yoktu! Para cebinde yoktu. Dünya tekrar durdu ve hemen aceleyle güneş yakmaya, ahırdan kokular gelmeye başlamıştı. Diğer ceplerine bakmak istemedi, emindi o cebine koyduğuna, çantasına hiç koymamıştı ama yine de hepsini kontrol etti.
Yoktu. Otobüs de gelmişti, patlamamıştı tekeri. Tam vaktinde gelmişti. Geldiği yoldan gerisin geri gitti, adım attığı her yeri kontrol ederek eve kadar geldi. Bulamamıştı. Annesi sormadan cevap verdi, “kitabımı unutmuşum ona geldim.” Parayı yitirmişim onu aramaya geldim demek için kocaman bir yürek lazımdı.
Evin her köşesini didik didik aradı, bulamadı.
Hiç alakası olmayan bir kitap aldı, çantasına koydu, evden çıktı, başka bir otobüse binerek vardı okula, derse de geç kalmıştı.
Kapıdan girdi, öğretmenden özür diledi, tam yerine oturacakken Ali ile göz göze geldi:
Beter ol Ali! Diye bağırarak yerine oturdu.
Buz kesti sınıf, dünya buz kesti!

Mustafa SÜS
mustafasus@hotmail.com
Esere aşağıdaki linkten de ulaşabilirsiniz.
http://edebiyatgalerisi.net/2009/12/beter-ol/
{fcomment}

Facebook yorumları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir