İÇ DÜNYADA KOPAN FIRTINALARIN GÖTÜRDÜĞÜ YER (Öykü)


İÇ DÜNYADA KOPAN FIRTINALARIN GÖTÜRDÜĞÜ YER (Öykü)
Kafasından geçen bin bir düşünceye aldırış etmeden koyulacaktı yola.
Kendisine göre fazlaydı yanlışları, hataları. Kimse sorsan aynını söylerdi. Geçti karşısına aynanın, baktıkça daldı gitti çizgilere. Her bir çizgi kazınarak çizilmişti yüzüne. İmza atarken acımamıştı kader.
Her türlü hatayı çekti sineye, kafasında uzayan yollarda uzaklaşacaktı kıvrım kıvrım. Pusulasız yapılan her türlü yolculuğun nereye gideceğini biliyordu ve bu bilinç acı veriyordu ona.
‘Herkesin kendini yaşamaya hakkı var.’ gibi beylik laflara sıkılmıyordu artık canı. Yaşanmıyordu işte! Kimse kendini yaşamıyordu. ‘El gördüye’ alıştırmıştı herkes gibi kendisini de. Oysa görünüşte, ‘âlem ne der?’ derdi yok gibiydi.
Yaptıklarım ve yapmadıklarım tek beni ilgilendirir, diye başlamıştı yaşamaya. Hayatı boyunca, ‘bu kadarından ne olur?’ Tarzında verdiği tavizlerin arkası kesilir zannederek, biriktirdikçe kaldı altında tavizlerinin.
İlla çıkmalıydı yola, yeni bir çevre edinmek, sıfırdan başlamak istiyordu hayata. Artık hiç kimseye taviz vermeyecek, doğrularından vazgeçmeyecekti.
Biliyordu ki yine pusulasız çıkılan yolda varılacak hedef aynıydı.
Hataların evrenselliğine, her yerdeki tepkilerin hemen hemen aynı oluşuna aldırış etmedi. Nasılsa dedi, düşmeyeceğim aynı hatalara.
Valizine yerleştirdiği ‘yokuşları’ çıkartmayı denedi, vazgeçti. Çelişkiler çok yer kaplıyordu, yerine daha az yer kaplayan bir şeyler koymak istedi, mesela ‘insanlara zararı dokunmayan ikilemler!’ Ondan da vazgeçti, ayrılmak istemedi çelişkilerinden. Yalanları zaten hiç koymamıştı valizine. Nasılsa hiç ihtiyacı olmayacaktı. Dürüstlüğünü güzelce yerleştirdi, yardımseverliğini, güleç yüzünü, dik duruşunu vs. ne kadar hoşuna giden nitelikler varsa hepsini özenle koydu valize.
İç dünyasında, sadece kendisinin bildiği ve hiç kimsenin asla bilemeyeceği şeyleri torbaya doldurup çöpe attı. Bu kendisine has hatalarıydı, kimse bu hatalara asla vakıf olamaz diye düşündü. Kafasındaki onca şüphe kemirse de içini, nerden bilsinler canım? Diyerek hiç oralı olmadan attı çöpe.
Yeryüzünde kaç tane insan varsa dedi, hemen hepsi iki kişilik gezdiriyor en az üzerinde.
Herkesin bildiği, gördüğü, hiç kimsenin bilmediği ve görmediği kişilikler.
Ama dedi bunu tek ben bilmiyorum ki, aklı başında herkes bilir, herkesin kendi iç dünyalarında yaşadığı, yaşarken zevk aldığı hataları.
Çöpe attığı o özenle yıllardır hiç kimseye anlatmaya cesaret edemediği hatalarını gitti geri getirdi. Onlarsız yaşayamayacağını anlayarak…
Yalanlarını, çelişkilerini tekrar yerleştirdi valize. Herkesin nezdinde genel geçer sayılan iyi niteliklere yer kalmadı bu sefer.
Daha odadan adımını atmadan dışarıya, valizinde ne var ne yok çıkarttı, hepsini dolabına tek tek astı. Gidiş tamamlanmıştı. Pencereye koştu. Ne kadar çok uzağa gittim de bir arpa boyu yol kat edemedim dedi, çekerek içini.
Pusulasız çıkılan yolculuk, hiç istemediği kendine dönüşü gerçekleştirdi.
Ben buyum! Demeyi akıl etti etmesine ama kendi dış dünyasından kendi iç dünyasına yapılan bu yolculuk bir kere daha gösterdi ki, insan: hatalarıyla ve sevaplarıyla bir bütündür, parçalanamaz!
mustafasus@hotmail.com
03 Mayıs 2009


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir