GİTMEY(E)İ BİLMEK (Deneme)


GİTMEY(E)İ BİLMEK (Deneme)
Kasım ne de hoş duruyor öyle rengârenk renk cümbüşüyle, tam gidilesidir mevsim, tam da… Bırakıp geriye her şeyi.
Yağmurlar soyunup ayazlar giyerek. Kar, kış, kıyamet, tufan geride kalan.
Öncesi vardı, tufandı, sonrası güllük gülistanlık olmayacak.
Gidebilmeyi yedirebildiğinden beridir ki, suya yazdı tüm yazıları, yazılar silikleştikçe, dalgalandıkça, daireler çizdi ufkuna git gide.
Ezip geçti yere düşen bir yaprağı, sararmış benziyle hem fikirdi yaprak, yapraklar.
Yaprak yaprak yazıları, ciltler dolusu suskunlukları bastırıp çilehane matbaasında, tozlanmaya terk etti geride kalmışlığı.
Bir adım öne çıksındı mazi, bir adım geride kalsın hayaller. Hayalini aksettiren dost, acıyı fark ettirendi aynı zamanda. Zamana galip gelmek kimin harcı? Kim isterdi ki zaten?
Yenik düşmek çıkmaktı kırık dökük merdivenlerden, sallantıdayken daha çok tutunuyordu, elleri nasırlaşmıştı, tutundukça.
Hiçbir rüzgârın fayda etmesini istemediği gemisini kuşanıp çıktı yola, yollar tenha, kalabalıktı gidişler. Nereye gittiğini bilmeden odaklanıp hedefe, bakmadan arkasına, Kasım yağmurları eşliğinde, ilerliyordu, sürüp gitti ayağını, sürüyüp gitti, geriden gelenlerin beklentisiydi gidişi, geride kalanlardan beklentisiydi.
Dönüp bakmıyordu arkasına, yağmur kovalıyordu, yaprakları uçuşuyordu gözlerinden dökülen, gözleri içtendi, samimiydi, gözlerindeydi tüm canlılık, bedeni solmuş, adımları seyrekleşmişti.
Okunmuyordu sudaki izler, iz bırakmıştı oysa silinmiyordu da.
Odaklandığı hedefe az kalmıştı, anlıktı her şey, kim bilir dönebilirdi belki de, belkileri, keşkeleri bırakıp bir kenara, yine baktı ufka doğru.
Kim sahip çıkacaktı ki, kime sarılacaktı, hangi umut umutsuzluğunu gömecekti dibe.
Büyüdükçe büyüdü hedefe vasıl olma gayreti içinde.
Nereye gidiyorsun? Nedir hedefin? Dediler. Soru yoktu, sorular yasaklanmıştı, dediler sadece. Hedefin neydi? Diyecek gibi olanların hafızasına çok eskiden büktüğü dudaklar çalındı.
Neyi alt etmiş, neyin çıkmıştı üstüne, üstüne bir de gözyaşı saklamıştı, gözlerinden akmayan, sözlerinden nehir gibi, ırmak gibi, coşkun sel gibi akan çaresizliği vardı.
Dizginlenen gidişlerine takılıp kalmak da neymiş, neymiş aklını kurcalayan kelimelerdeki ahenksizlik?
Tezadına aldırmadan yaşamın, aldırmadan cilvesine dayatılanların, söz verilmiş bir boşluğa düşmüştü, düşlerindeki gezintiden, gidecek, gideceklerdi.
Olduğu gibi bırakıp her şeyi, darmadağınık haliyle gidecekti. Toparlamaya yetmediğinden değildi gücü, gücünü verdiği söze harcamak, enerjisini tüketmek istiyordu o uğurda.
Sorulmadan verdi cevabı. Nereye gittiğinin ne önemi vardı:
Bırakıp gitmekti hedefi, geride bırakıp her şeyi.
M’S
2011


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir