Kendisini kapana kıstırılmış hissediyordu, hiçbir döneminden zevk almadığı belliydi hayatının. Herkes bir şeylerden sıkılırdı, şikâyet ederdi, onun neredeyse şikâyet etmediği bir şey yoktu.

Kendisini kapana kıstırılmış hissediyordu, hiçbir döneminden zevk almadığı belliydi hayatının. Herkes bir şeylerden sıkılırdı, şikâyet ederdi, onun neredeyse şikâyet etmediği bir şey yoktu.

Kalabalıklar yoruyordu. Yalnız kalmak istiyordu. Yalnız kalınca kimsesizlikten şikâyet ediyordu.

Sözlere kapalıydı kulakları, her söze verilecek bir cevabı vardı. Kendisini suçlamayı bir kenara itip, kendisinden başka herkesi suçluyordu.

Yazın sıcağından, kışın soğuğundan… Yağmurdan, güneşten, rüzgârdan velhasıl her şeyden muzdaripti.

Boğuluyordu. İçine düştüğü durum ve ruh hali hiç iç açıcı değildi.

Kapı önü süpürür gibi süpürüyordu kapısına gelenleri. Karanlığa küfrediyordu hep. Elinde bir mumla gelen herkesi koyuyordu kapı önüne.

Bir şeyler istiyordu. Hayatında bir devrim yapmak, hayatını devirmek, gözleri devrikti zaten, yüzü hep dökük.

Baygın baygın bakıyordu boşluğa, boşlukları doldurmak istercesine. Ne boşluk doluyordu ne de gözlerinde kalmıştı fer.

Ruhu işgal edilmişti sanki o yüzden ürkek ve o yüzden asiydi. Kendisine verdiği zararı hesap edip bir muhasebe dökümü çıkardığında nemleniyordu gözleri.

Yaşlanmıştı erkenden. ‘Yapabilseydim’ diyeceği yaş çoktan geçmiş gibiydi.

Geceleri yastığa başını her koyduğunda ihtilal yapıyordu. Derinliklerinde ruhunun didişmeler, çekişmeler başlıyordu.

Kendisiyle mücadele yolunu seçmişti. Gün geçtikçe artıyordu savaşın şiddeti. Yol göstericilere inanmıyordu, inanası gelmiyordu.

Her hastalandığında doktora gidip de herhangi bir çare bulamadığını anlayan hasta gibi artık hiçbir reçete fayda etmiyordu ona.

Yollara düşüyordu hayal âleminde. Yollar onu bir yere götürsün istiyordu. Serin pınar başlarında konaklıyordu. Dağlara çıkıyor, kuşlarla yarenlik ediyordu.

Uyku girmiyordu yine gözlerine.

Bir şey yapmalıydı. Bir özgürlüktü beklediği belki. Belki bir zelzele beyninde.

Düşünmeye bile takati kalmamış, yükü ağır yolcu gibi yaslanmak istiyordu ilk gördüğü duvara. Duvar yıkılsın istiyordu. Yüz üstü kapaklansın, kalkamasın bir süre.

Eli ayağına dolaşan aceleci çocuk gibi yalpalıyordu zihninde kelimeler. Yerli yerinde değildi hiçbir şey.

Zorlama bir tebessümle ara sıra göz atsa da aynaya, sıkıcıydı yüzünde gördüğü kırışıklıklar ve ağaran saçlarındaki acı izleri.

Sormadan bulmak istiyordu gideceği adresi, elinde karmaşık bir plan, kalbinde hiç de heyecan verici hoşluk olmadan.

Bir iç burukluğuydu pencereden kafasını dışarıya uzattığında göremedikleri.

Ardı arkası kesilmeyen gülüşmeleri gömmek istiyordu tarihin karanlık sayfasına.

Geride kalmayan her şeye lanet ediyordu. Zamana isyan ederken haklıydı, öğretilenlere isyan ederken haklıydı. Zaman acıların örtmüştü üstünü, lakin sevinçler apaçık ortadaydı.

Ulaşmak istediği şeye ulaşamadı, özgürlük öyle uçsuz bucaksız öyle serilmişti ki önüne lakin bu özgürlük öyle saçma, öyle umutsuz öyle iç karartıcıydı ki, yıllardır beklediği ve uğruna savaş verdiği bu özgürlüğü elinin tersi ile itip atlamak istedi esarete ve kendini boğan kalabalığa…

Bu kısır döngü ile gark oldu yeniden yalnızlığa…

{fcomment}

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir