Omurgalı Ahmet
Ahmet Kekeç isteseydi…
Hürriyet’te yazabilirdi.
Devletlû birine danışman olabilirdi,
Siyasete girer süper emekli olabilirdi.
İstediği an en lüks ev hediye edilirdi kendisine, kiradan kurtulurdu.
Sol’canlar gibi, Atatürk’ten geçinen, onu suistimal eden Kemalistler gibi yalılarda, villalarda oturup keyfine keyif katabilir sonra da açlık edebiyatı yapabilirdi.
O bunların hiçbirini seçmedi.
Bir zamanlar Türkiye’nin en çok itibar gören gazetesini elinin tersiyle itti.
Devlette herhangi bir makam mevkii istemedi.
Kırmızı halı bile serseler ayaklarımın altına siyasete girmem dedi.
Yani kısaca ne yaptı biliyor musunuz?
Kalemini asla ve asla satmadı!
Kalemini satanlar, makam mevki peşinde koşanlar, her yöne yanlılar, oturduğu koltuğa gelene kadar önünde eğilmediği kimse kalmayanlar Ahmet abinin arkasından rahmet dileyebilir bu çok normal de…
Ona methiye dizmesinler çok iğrenç duruyor zira…
Önce şunu anlamak lâzım…
Türkiye’de omurgalı gazetecileri ayırt etmek için basit bir yöntem vardır:
1. Taraftar olduğu siyasî parti iktidarda değilken nerede duruyordu,
2. İktidar olduktan sonra nerede duruyor?
3. İktidar tehlikeye girer gibi olduğunda nerede duruyor?
Ahmet Kekeç…
Tüm bu sınavları başarıyla geçmiştir. Mehmet Ertuğrul Yavuz müstear ismiyle yazarken de, kendi öz adıyla yazarken de…
Hiç unutmam konferansta karşılaşmıştık fotoğraf çekinmek için de sormuştum, üstad,
Herhangi bir kalıba girmeyi sevmediğin halde niye kravat takıyorsun? Gülmüştü sadece, cevap vermemişti.
Makamı cennet olsun.
Mustafa Süs