oplus_34


YANIK ALİ (Hikâye)
Hiç unutmam seksen 4 sene önce damdan aşağı atlarken ayağım kırılmış üstüne hikâye bile yazmış hatta yazdığım hikayeyi kitabıma da almıştım.
Damdan atlamak bizim için sıradan bir olaydı, ayağın, kolun kırılması da öyle.
Bizler dışarıda oyun oynarken biri gelip çocuğunuzun ayağı kırıldı deseler…
Azrail gelmiş gibi evi telaşa veren ölü adayları gibi değildik.
En fazla sınıkçıya götürürlerdi.
Hastaneye götürme işi kimseye tavsiye edilmezdi.
Çünkü hastanedeki doktorlar kırık çıkık işleri ile uğraşmazdı, bilmezlerdi de o işleri.
Köylerde sınıkçılar olurdu işinin uzmanı insanlar.
Tıp ilerledikçe onlar geriledi.
Hiç unutmam yine birgün kardeşimin kolu iki yerinden kırılınca hastaneye götürmüştük de doktorlar yanlış tedavi uygulamışlar bir iki hafta sonra yine sınıkçıya götürmüştük çap kaynayan  kemikleri sınıkçı kırmış yeniden sarmıştı ve kardeşim için de bizim için de felaket olmuştu bu durum.
Eli ayağı yanana da yoğurt sürerlerdi biz çocukken.
Ağrısı geçmeyip de feryat eden olursa ona da ”çok nazlısın” derlerdi o da nazlı demesinler diye gıkını çıkarmazdı garibim.
Yine günlerden birgün babam doktora gidiyor.
Doktor doğru teşhis koymuyor, istediği ilacı yazmıyorsa doktoru beğenmiyor eve gelince de…
Guzum şimdiki doktorlar işi bilmiyor bunlar soru çalarak doktor olanlar, bunların çoğu pensilvancı diyordu.
Hoşuna giden doktor olunca hoşuna giden dediğim istediği ilaçları yazan doktor olunca onları da öve öve bitiremiyor.
Geçenlerde yakînen tanıdığım hatta her sabah aynaya bakınca suratını görmek zorunda kaldığım arkadaşın biri birlikte yolculuk yaptığı Yoldaş ım dediği insanlarla Nuh’un gemisine binip dağ gibi yanında duranlarla Dağlar a çıkınca çocuk gibi oturduğu yerden semaver ile oynarken semaverin fokur fokur kaynayan suyunu ayağına dökmüş, su dökülünce yanında bulunan arkadaşları, ismi burada mahfuz ne soğuk su bulup dökmüşler yanan yere ne de  çorabını çıkarmışlar yanan ayağın…
Soğukkanlı olan ayağı yanan arkadaş olmuş sadece. Kalkıp hem çorabını çıkarmış hem bidonda kalan soğuk suyu ayağına dökmüş yangının etkisini az da olsa hafifletmiş.
Allah’tan diyor şair, Nuh abdestini gidip çeşmede almış, yoğsam yanan yere dökecek su bulamayacaktık.
Arabaya bindirip acile götürdüğümüz arkadaş da bayram tatilinin az olmasından şikayetçi olan biriydi ve yoğun iş temposu oldukça yormuş olmalı ki keşke bayram tatili uzasa diyordu. Böylelikle uzamış oldu tatili.
Acile varınca doktor hastanın yüzüne bile bakmadan hemşireye gönderdi hastayı.
Hasta ile ilgilenen erkek hemşireye hasta teşekkür ediyor ederken de ”oldukça profosyonel yapıyorsunuz işinizi” tebrik ederim diyor hemşire de ”bize bunun için para veriyorlar” diyerek tebriği alıp koynuna koyuyordu.
Oysa hasta robota davranır gibi davranmasanız da yaraya biraz hassasiyet gösterseniz demek istiyordu.
Hem ayağı yanmış hem ironi derdine düşmüş bir hasta. Tam dayaklık.
Hemşire krem falan sürüp profesyonelce pansumanını yapıp hastayı gönderdi.
Ama yanığa birinci derece kaydı düşmüştü Yoldaş ısrarla ikinci derecede derken.
Hasta eve varınca yanık sızısı ile nasıl duracağını hesap ederken hiç ağrı sızı hissetmedi iki gün boyunca…
Hasta iki gün sonra tekrar giderken içinden inşallah aynı hemşire olur dedi ama bahtına başkası düştü.
İkinci hemşire de işini güzel yaptı sağolsun ama yanığa da ikinci derece dedi ilk hemşirenin aksine. Yoldaş haklı çıkmıştı.
Ama pansuman sonrası ağrı geçmek bilmedi.
Hasta durur mu yapıştırdı lafı.
”Kesin bu hemşire pensilvancı. Öteki pansuman yaptı hiç ağrımadı bu yaptı ağrı ayyuka çıktı.”
Garibim emekliliği gelmiş belki de geçmiş…
Soru çalınan zamanlardan çoktan geçmiş neresi pensilvancı olacak…
Sözün özü…
Kendinize mukayyet olun guzum.
Semaverin çayı güzel yanığı acı oluyor.
Güzel olan ne varsa hepsinin acısı kötü oluyor.
Üstelik ayağı yanan arkadaşın lakabı Yanık Ali oluyor, Musahabeci Dağlar’dan zuhur eden bir isim olarak…
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir