Usul Yavaş Yoldaş

Usul Yavaş Yoldaş (Hikâye)
Hiç unutmam seksen 4 sene öncesiydi daha o zamanlar Millî Eğitimde çalışıyordum.
Tazı ayağı yemiş gibi şehirden şehire gezdiğimden kelli yolum Bolu’ya düştü.
Düştü düşmesine de, ne kimseyi tanırım ne de kimse tanır beni…
Günlerden birgün sosyal medya hesabımı biri takip etti bildirimi aldım.
Baktım kimdir diye.
Bolu İl Millî Eğitim Şube Müdürü yazıyor.
Ben mümkün olduğunca bulunduğum şehirdeki insanları sosyal medyaya eklemem zorunluluk olmadıkça.
Sebebini bilen bilir de yine de izah edeyim.
Hemen hemen herkesin üzerine alınabileceği bir cümle paylaşırım, akabinde hemen mesajlar gelir ya da tavır koyan olur.
İşin tuhafı hangi şehirde yaşıyorsam, kiminle düşüp kalkıyorsam sadece onlar alınıyor.
Tek istisnası var bir keresinde Konya’dan ayrılınca birbirine düşen sendikacı arkadaşlar vardı, ben Konya’dan ayrıldım, yazdığım yazıların çoğunu kendilerine yazdığımı zannedip gelip yorum yapıyorlardı tabi ben gülüp geçiyordum.
Kendisini yarı tanrı zanneden birçok kişiyle sırf bu yüzden yollarım ayrıldı. İyi de oldu.
En son şöyle bir alıntı yapmıştım onlar için:
“Ben taşı düşmanın bahçesine attım, kafana düştü ise orada ne işin vardı?”
Neyse…
Durup dururken yine canım sıkıldı. Konumuza dönecek olursak…
Twitter’de daha çok siyaset döndüğü için ‘nasılsa orada alınan olmaz’ deyip takip etmesine ses etmedim. Ama ben epey bir süre takip etmedim.
Birkaç kişiye sordum bu arkadaş kimdir, nedir diye.
Bir zaman sonra bir sohbet toplantısında karşılaştım. Saçlarından bildim seni dediği gibi şairin…
Osman dedim Yoldaş mısın?
Evet dedi Yoldaş’ım…
Yoldaşım olur musun dedim… Tabi içimden yüzüne karşı…
Gardaşın bile olurum, dedi.
Bu diyaloglar hikayenin ortasından alınıp buraya monte edilmiştir.
Zorlu bir kış günü kendimizi dağlara vuracak kadar yakınlaşmıştık.
Zor şartlar insanı tanımaya yetmez, derim hep.
İnsanlar zor zamanlarda özverili olurlar. Cenazene koşarak gelirler kaza yaparsın gelirler. Bunlar olması gereken sıradan davranışlar.
Esas önemli olan nedir bilir misiniz?
Sizin için oldukça önemli pek kimsenin ulaşamayacağı bir başarı elde ettiniz mi?
İşte o zaman bakın etrafa kaç kişi var yanınızda?
Zor zamanlarda da kolay zamanlarda da gardaşlık hukuku epey ilerledi.
Ha bir de unutmadan…
Hemşerim olur kendileri.
Aynı toprağın çocuklarıyız!
Aynı yağmurlarda ıslanmış aynı güneşin altında kavrulmuş yüzümüz!
Sadece aynı kıbleye dönmekle kalmamış aynı ideolojiden beslenip kafire karşı birlikte kılıç sallamışız sallamaya da devam edeceğiz inşallah.
Tek sevmediğim huyu var o da..
Dağa gidince yer içeriz çay biter ikinci semaveri ondan gizli yakarım.
Semaver dedim de aklıma geldi…
Yoldaş Gardaş olarak kayıtlı idi rehberde…
Sonra değiştirdim adını, ”Usul Yavaş Yoldaş’’ oldu. Sebebine gelince…
İkinci semaver yanmadan hemen devreye girer ‘Haydin usul yavaş gidelim artık.’’
Bahanesi de hazır…
Necip Fazıl bekler…
Son semaver konusuna gelmesem iyiydi ama olan oldu artık.
Benim semaver İstanbul’da kalmıştı.
Arkadaştan bir semaver bulup gitmiştik dağlara.
Ne bilelim başımıza geleceği…
Yedik içtik, içerken Yoldaş henüz usul yavaş kalkalım demeden ben koca bir feryat ile kalktım hem de ayaklar yukarıda olacak şekilde.
Kaynar suyu döktük ayağa.
Yoldaş usul ama hızlıca çalıştırdı arabayı acilde aldık soluğu.
Final iyi olmadı yani.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Zorunlu hizmet dolayısıyla topladı göçü gitti…
Koca bir boşluk bırakarak geride.
Yerine kimseyi koyamazsınız ne kadar değerli insanınız olsa da yanınızda!
Çünkü herkesin değeri başkadır.
Vedalaşma imkanım olmadı iyi ki!
Çok uğraştım bir arada kalalım diye, her yolu denedim ama göklerden gelen karar bağladı elimizi kolumuzu.
Başka şehirde yeni görevlerde…
Artık Ankara’da dayımız olmasa da bir gardaşımız var…
Allah muvaffak etsin demek düşer bize…
Geride hüzün kaldı
Gözyaşı düştü peşine
Su serpecek halimiz yok ya
Bizde su yerine gözyaşı vardır.
E Yoldaş Gardaş, söyle bağayım…
Şimdi bana kim diyecek…
Ustam yağmurlu hava, sonra gidelim…
Ustam, bulgur pilavı varsa tabi gelirim…
Ustam çay da vardır şimdi sende…
Usulca çekti gitti Usul Yavaş Yoldaş…
Karşılaşacağız elbet bir yerde be Gardaş!
M’S