Musahabeci Dağlar

Seksen 4 sene önce şak kelimesini biz kayısı meyvesini ikiye yarma olarak bilirdik.

Şerh kelimesinin anlamını bilsek de genelde MGK bildirisinin altına konulan “çekince” cümlesi olarak zannederdik.

Şık diye -bizim köylüler bilir- tarikata bağlı insana derdik biz. Asıl anlamının şeyh olduğunu yıllar sonra öğrendim ben.

Hatta bir keserinde hoş bir kıyafet giyen birine “şık” olmuşsun dediklerinde şaşırmış ve içimden: bu adamın şıklıkla ne ilgisi var sigara bile içiyor, demiştim.

Bizde şıklar sigara içmezdi.

Şak ve şık kelimeleri böyle. Bir de şakayık var ki onu hiç sormayın.

Şakayık diye bir kelimenin olduğundan bile haberimiz yoktu bizim.

Bülbül gibi şakıma falan denirdi de “şakayık” bilmezdik. Olsa olsa şakıyok, denirdi. Birlikte bağırarak türkü çığırmak anlamında…

Şakıyoruz, değil, şakıyok… uzatmanın manası yok Anadolu’da kelimeleri. Milletin işi var gücü var.

Normal hayatımıza devam ederken Allah karşımıza Abdülkadir Dağlar gibi inceden eleyip sıkçadan dokuyan ama sürekli okuyan, gerektiğinde bülbül gibi şakıyan bir kardeş çıkardı.

Hani vardır ya insanın hayatında ciddi dönüm noktaları olur, keskin virajları, yol ayrımları olur.

Bilgilerimin azlığı, ufkumuzun darlığı konusunda düşünürsek böyle bir dönüm noktası yaşadım, yaşamaya devam ediyorum.

Memnun muyum?

Değilim!

Her kelimeyi irdelemekten, kaliteli zaman geçirmekten, her ortamda ağır ağdalı sohbetlere maruz kalmaktan bîzarım medet efendi…

Kendi aramızda bununla ilgili bir esprimiz var:

“Balkon demiri yalamak istiyorum.”

Bu espri de bir karikatürden neşet etti.

“Çocuğuyla kaliteli zaman geçirmek isteyen bir baba diyor ki:

Kuzey Cankat haydi skrebil oynayalım ardandan da balon deneyi yaparız.

Çocuk isyan ediyor:

Kaliteli zaman geçirmekten sıkıldım, ben balkon demiri yalamaya gidiyorum.”

Tam da bu aslında.

Düşünsenize…

Cümle kurarken düşün, yazı yazarken düşün, deyim yerindeyse, deyim kurarken düşün…

“Acaba doğru mu söyledim, yerli yerinde miydi kelimeler?” falan…

Hal böyleyken böyle yaşamak zulüm değil de nedir dostlar, söyleyin, çekinmeyin söyleyin?

Karşılaştığımız günden beri 160 küsur sohbet düzenleme olgunluğu gösterince ve sohbetlerinin genel adına da -sohbet kelimesinden neden muzdarip olduğunu bilmediğim için yazıyorum buraya- sobeti “musahabe” olarak değiştirince telefondaki adına “musahabeci” yazmıştım.

Onu bir ara “musahhih” olarak değiştirmeyi düşünüyorum.

Zira kendisine hangi konuda ne verirsen mutlaka bir “tahsis” yapar.

Bir afiş planlaması yapıyorduk bir seferinde…

Abartmıyorum yaklaşık on 5 düzeltme yapmıştı da dükkânı kapattık deyince durmuştu.

Yazı yazarken de öyle.

Herkes mesleği ile yer edinir telefonların rehberinde “Murahhas aza Veli, Muhasebeci Sülüman, Öğretmen  Ali gibi…

Benim rehberdeki isimler de karakteristik özelliklere göre şekillenir.

Bazen de takıntılıların hallerine göre…

Zor insan olmanın her türlü özelliklerini dibine kadar barındıran Dağlar kardeşimizin eş ve çocuklarının direkt cennete gideceğini umut ediyorum.

Öğrencileri için aynı şeyi söyleyemem. Onları cennete hazırlar ondan şüphem yok da onlar Dağlar’a katlandığı için cennete gider mi onu bilemem. Zira cennet çok da ucuz değil…

Zor insanların en büyük özelliği nedir? diye sorsalar…

Bunlar önemli konularda zorluk çıkardığı için kendilerini suçlu hissedip diğer konularda acayip bir şekilde güzellik yaşatıyorlar etraflarındaki insanlara. En azından Dağlar kardeşimiz öyle…

Birlikte tatile gitsen tek kuruş harcatmaz sana hele bir de suistimal tadında bir karakterin varsa, sonuna kadar suistimal edebilirsin. Hak edip etmediğinin bir önemi yok…

Bildiğiniz bir kurs varsa “Kime cömert olunur?” adlı bir ders aldırmayı düşünüyorum ama parasını ben vereceğim. Yoksa onun parasını bile kendi verir…

Elinden gelse cebini delecek dökülen parayı kim toplarsa toplasın, diyecek. Yok artık demeyin, abarttığımın farkındayım.

Kavgaya gitsen sana yumruk değmez. Kendisini siper eder Dağlar.

Bildiğin dağlar işte… ötesi yok. Yasla sırtını, soğuktan da korur, sıcaktan da korur, düşmandan da korur. Ama dosttan korur mu onu bilemedim… Buraya bıyığının altından gülen bir emoji koymak isterdim ya ciddi yazılara emoji konmaz hem de o emoji sadece bizim köylü birisi tarafından üretilebilir. Henüz üretilmemiştir. Keşke üretilse…

Nasıl ki yemek kısık ateşte pişince daha lezzetli olursa Dağlar da kısık ateşte pişmiş bir insandır.

Soyadıyla gayri müsemma dağlarda yürümeyi, dağlarda ateş yakmayı pek sevmese de şehre mecburen indiğim zamanlarda kendisine eşlik ediyorum kendi çapımda.

Çatık kaş edebiyatçı dedikleri zat, dediği gibi şairin, çatık kaşları ağrıtır daima başları…

Baş ağrısı eksik olmaz. Belki de en belirgin benzer özelliklerimizden biri budur.

Aslında size…

ŞAK, ŞIK, ŞAKAYIK adlı kitaptan söz edecektim de…

Nesinden söz edeyim arkadaş…

Alıp okuyun işte.

Benim adım Nuh mu da gemi yapayım insanları içine doldurup kitabı anlatayım…

M’S

 

 

 

 

 

 

 

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir