ALLAH’I AFFETMEK (Deneme)


ben
 
ALLAH’I AFFETMEK (Deneme)
Her birimiz hayatı anlamlandırma çabasına yenik düşüyoruz.
Ucu bucağı görünmeyen ekin tarlasına girip ha bire orak sallıyoruz. Biçtikçe artıyor yorgunluğumuz, umutsuzluğumuz…
Geride birikenlere bakıp mutlu olmayı düşünmeye fırsatımız olmuyor. Önümüzde o kadar çok iş var ki, anlatılır gibi değil.
Yalnızca biçmeye ara verdiğimiz zamanlar nefes alabiliyoruz. Ağaca yaslanıp bir yudum çekince çayımızdan, unutuyoruz her şeyi.
Hayat gene anlamlandırılmıyor. Çabalamaktan da alamıyoruz kendimizi.
Her adımda yaklaştık sanıyoruz hayatın şifresinin çözümüne. Yaklaştıkça, harfler, rakamlar havada uçuşuyor.
Biraz daha sarılıyoruz yalanlara. Yalanlar bir kenarından su alan tekne gibi, yarısına kadar götürüyor ırmağın, yalan değil.
Gerçeklere bel bağlıyoruz, elimizde kürekler, akıntıya kürek çekiyoruz, en gerçekçi halimizle. Sular üstümüze geliyor, ellerimiz, kollarımız dermansız.
Efsaneleşmiş masal veya film kahramanları gibi konuşuyor, sonumuzu düşünmeden hareket ederek kahramanlık hayalleri kuruyoruz. Elimizde kör bir orak ha gayret!
Bir çift gözün gülüşüne, bir dünya dolusu anlam yükleyip, yıllarca onunla yetinme hayallerine kapılmaktan kendimizi alabiliyorsak da, bunu yapmaktan geri durmuyoruz.
Kanun koyucularının ve uygulayıcılarının işlerine özenip, yapılan hataları cezasız bırakmamak için, bedel ödetiyoruz insanlara. İnsanları cezalandırıyor onlara ders verdiğimizi, onların aynı hatalara tekrar düşmeyeceklerini sanıyor, hayatı onlara da kendimize de zindan ediyoruz.
Herkesin bildiğini okuduğu dünyada bilmediğimiz şeyleri okumak çok cazip geliyor bize.
Kendi ektiğimiz tohumun bakımsızlıktan ürün vermemesine, bizi doyurmamasına gıkımızı çıkarmıyorken, toprağa küsmeyi adet ediniyor, yamuk suratla geziyoruz yağmurların altında.
Özümüz ve sözümüz birmiş gibi kendimizi satarken insanlara, alıcı da bulurken; başımızı yastığa koyunca yaptığımız muhasebede cepten yiyoruz. Kandırdığımızı sandığımız insanların bilinçaltımıza hükmetme yetilerini kendi dilimizle geliştiriyor, farkında değilmişiz gibi gerine gerine çıkıyoruz pazara.
Neden ben? Sorusuyla Allah’ı affetmiyor ama Allah’ın bizi affetmesini can-ı gönülden arzu ediyoruz.
İçimize biriktirdiğimiz kötülüklerin gölgesinde tenhalık beklemekten yoruluyor, yorgun düşünce de, peşinden koşmaya çalışıyoruz güzelliklerin.
Eşeğimizin kuyruğunu herkesin gözü önünde kesip, her kafadan çıkan sese isyan ediyoruz.
Hayat gene anlamını bulmuyor, uzun uğraşlarımız neticesinde.
İş olacağına varıyor.
Aslına rücu edecek olan hayatımızı aslından uzaklaştırmak için verdiğimiz savaş, aslımıza dönerken ayaklar altına alıyor bizi.
Soyumuzun tükenmesi için de, kıyameti beklemek zorunda kalıyoruz.
Kimimiz ölüyor, kimimiz de hayatta kaldığına şükrediyor bu savaşta…
Ölümümüzün ölümsüz olduğunun farkında değilmişiz gibi…
M’S
 
 
 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir