yol
 
Karakış doluydu kucağımızda
Size geldik bir Haziran akşamı
Eritilir bir sıcaklık değildi yüzünüzde beliren çizgiler
Neden sonra fark ettik
Kucağımız hâlâ soğuk
Siz inadına uzaklara bakıyordunuz
Kimsenin bilmediğini zannettiğiniz bir sırrı açığa kavuşturacak gibiydi
Birbirine kenetli elleriniz
Sizden alın teri dilenecek halimiz yoktu
Serinlik bırakıp,
Karakışımızı da alıp gidecek
Dönmeyecektik geriye
Biraz yokuş olmasaydı durduğunuz yer
Dönüşü de olmasaydı.
Çorabı ile birlikte keyfi kaçan ne oldum delisi bir kadın kadar asabi
Sigarası ya da çayı bitmiş bir erkek kadar düşünceliydik
Kimse farkında değildi yaşananların
Yaşanacaklarsa dillerde dolaşıyor
Müneccim kılığında insanlardan geçilmiyordu
Yardan geçildiği kadar!
Yaşanmış bir geçmiş olsa neyse
Sahip çıkılır Karakış teslim edilirdi bir Haziran akşamına
Yaşanan, soluk alıp verilen bir hayat yok değildi.
Geçmişte geçmişini unutmuş bir Karakışa teslim olmuş bir yaz
Eller havada kuru gözlerle edilen niyaz kaldı.
Gidip dökebilirsiniz geriye dediler
Kimse duymak bilmedi
Toprak serdiler üstüne dualarla
Toprak serildi
Yorgun ve uykusuz.
Elleri arasında hâlâ saklanan bir sır, atlara binip uzaklaştılar
Sırat adında köprünün varlığına iman ederek…
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir