yalan
 
 
 
GÖZ UCUYLA SEVİYORUZ
Hepimiz cızırtılı plak gibiyiz. Yıllardır aynı şeyleri tekrar ediyoruz ve hiçbir şey anlatamıyoruz kimseye. Kimseye bir şey anlatmanın ne kadar zor olduğunu bir kenara bırakırsak, ağzımızdan çıkanı kulağımız da duymuyor.
Kendimize de bir şeyler anlatamamanın ezikliğini yaşıyor olsak gene iyi. Onu da başaramıyoruz. İşaret parmağımızla karşımızdakilere çeki düzen vermeye çalışıyoruz.
Dilimizden düşmeyen en önemli yalan: “İnsanları seviyoruz.”
Evet, bu koca bir yalan. Sevmiyoruz insanları. Yaradan’dan ötürü de sevmiyoruz. Kimse kimseyi gerçek anlamda sevmiyor.
Seviyormuş gibi yapmanın sevdiğimizi söylediğimiz insanlara ne kadar pahalıya mal olduğunu bilecek basiretimiz de yok kapasitemiz de.
Elimizden gelse bir kaşık suda boğacağız insanları. En yakınımızdaki insanlara ettiğimiz eziyeti, zulmü düşündükçe, bize hiç faydası olamayan, olmayacak olan insanlara neler yapmayız?
Kendimizin doğrularıyla kendimizi sevmek dışında hiçbir eylem gerçekleştirmiyoruz.
Varsa yoksa kendimiz ve kendi doğrularımız.
Nereye kadar sürecek bu hengame?
Herkesi kandırarak nereye varacağız?
Hangi cennet alır ki bizi koynuna? Hangi liman sığınak olur bize?
Sözüm ona sevgiler, sözüm ona saygılar…
Kendimize duyulmasını istediğimiz saygıyı kaç insana duyuyoruz ki?
İnsanlara yaklaşmak onlardan uzaklaşmak için bir basamak olmuyor mu? Uzaktan sevdiğimiz insanlara ne kadar sahip çıkabiliyoruz yanlarına yaklaştıkça?
Kendimize çeki düzen versek, irdelesek kendimizi, ne işe yaradığımızı ya da yaramadığımızı anlasak, acaba bir başkasının doğrularına ne kadar saygısızlık edebiliriz ki?
Yalan değil, oynuyoruz herkesle. Göz ucuyla seviyoruz insanları, bıyık altından seviyoruz.
Kandırıyoruz işte. En başta kendimizi kandırıyoruz ve işin en tuhaf tarafı kandırmadığımızı iddia ediyoruz.
Karşımızdaki herkesi saf yerine koyuyoruz, nasılsa anlamazlar, nasılsa hissedemezler diyerek sıralıyoruz yalanları alabildiğine.
Çekilip bir köşeye sonra, neden dünya bu halde, neden barış yok, neden insanlar birbirlerini yiyor diye, hariçten gazel okuyoruz.
Başkalarını düzeltmeyi, başkalarının hayatına müdahale etmeyi, onlara doğru yolu göstermeyi düstur edinerek, doğru yolu bildiğimiz halde, kendimizi bunlardan muaf tutarak ilerledikçe, dünyada savaşlar da bitmeyecek, kargaşa da bitmeyecek, açlık ve sefalet de bitmeyecek.
Vicdanımız sızlıyor, biliyoruz belki, farkındayız kendimizin bir işe yaramadığının… Kalkıp ayağa silkinmek de işimize gelmiyor, yattığımız yerden ahkam kesiyoruz.
Özveri gerektirmese, öğüt versek sadece, elimizde keser yontsak insanları ne güzel olurdu.
Güzel olur muydu sahi? Çaba gerektirmeyen eylemlerle çay bile içilmezken?
mustafasus@hotmail.com
www.mustafasus.com
 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir