ÜSTAD’I ANARKEN…

Kime sorsalar Necip Fazıl size ne anlatıyor? Diye… Herkesin  klasik bir cevabı var… Onu anlatmaya kelam mı yeter!

Onu anlatmaya kelam yetmez diyerek kolaya kaçmak da yakışmaz ama, ben gerçekten kendi payıma onu anlatacak kadar kendimde bir güç, kendimde bir cesaret ve kendimde bir birikim göremiyorum.

Bizim kuşak geç kaldı Üstad’a. Biz hayatı hissetmeye başladığımız günlerde ağabeylerimizin dillerindeki şiirlerini dinlerdik.

Sloganlaşmış beyitlerini ezberlemeye başladığımız günlerde, Üstad dar-ı bekaya göç etmişti.

Ondan geriye kalan, boynu bükük ve sefil, bahçeye diktiği üç beş karanfil…

O üç beş karanfil, boy verdi, iklim iklim. Biz yetişemedik ama burnumuzdaki kokusu bizi mest etmeye yetti.

Öz vatanında parya olan bir nesil, öz vatanında garip olmamak için, Büyük Doğu felsefesine sahip çıktı.

Paramparça edilen bir nesil, güneşi ceketinin astarında eskiten marka Müslümanlıktan sıyrılıp surda açılan gediğe o taşı koymak için elinden geleni yaptı.

Bir milleti yok etmek için elinden geleni ardına koymayan, hafızamızı, dilimizi, benliğimizi yok etmek için canlarını siper edenlere, ülkeyi düşman işgalinden kurtarıp da düşmanın kültür işgaline peşkeş çekip, kapı aralayanlara karşı tek kişilik bir ordu gibi mücadele veren koca bir insan!

Ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin nesil yetiştirmek için zindanlarda çürüyen, kendini feda etmeden toplumu kurtaramayacağının bilinciyle yaşayan bir insan!

Vak vak’a bülbüllere lisan öğretme emri verenlere, balığın kavağa tırmandığı tarihi hafızamıza nakşetmeye çalışanlara, bildiğimiz tüm doğruları unutturmaya, tüm yalanları doğru kabul etmemizi sağlayanlara karşı verdiği amansız mücadeleye hayran olmamak ne mümkün!

Her doğru her yerde söylenmez, pısırık söylemi bir kenara atıp, bildiği ve inandığı doğruları en söylenmemesi gereken yerlerde söyleyip de, peşinden kitleleri sürükleyen bir dava adamı!

Saçtığı tohumları yeşerten toprağın yüzü kızarmıyor artık.

Bu öksüz yapı çırağın elinde, kalfanın elinde ve nihayetinde ustanın elinde şimdi.

Dünyaya nizam vermeye ahdetmiş bir milletin, kendi kendini rezil ettiği bir dünya vardı! Şimdi O’nun sayesinde, onun öğretileri, onun felsefesi sayesinde yeniden dirildi!

Görmedim fikir çilesinden daha büyük bir işkence derken, fikirlerinin ne derecede yerle bir edildiğini göstermeye çalışıyordu. Bedeni hayvanların bile aklına gelmeyecek işkencelere tabii tutulurken!

Şimdi, kökü ezelde, dalı ebedde dediği davasının bayrağını elden ele nasıl taşıdığımızı görmesini isterdim. Öz vatanımızda parya olmadığımızı, sonuna kadar bayrağı yere düşürmeyeceğimizi, düşürmediğimizi görse, hiç yaşamadığı en büyük mutluluğu yaşardı herhalde!

Bize Üstad’ı yeniden anmamıza, onu anlamamıza, ona dualar etmemize vesile olan, çok büyük bir organizasyonla karşımıza çıkan, Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar KALAYCI’yı can-ı gönülden kutluyorum.

Uğur IŞILAK’a onun eserlerini bestelettiren ve ona kendi deyimi ile o deli cesaretini veren Allah’a şükrediyor, Uğur beye de şükranlarımı iletiyorum.

İbrahim Sadri’nin o müthiş yorumlarından ötürü ona da teşekkürlerimi sunuyorum.

Ve tüm Belediye çalışanlarına, Ali Uysal’a, Harun ÇÖPÜR’e, Bedir Köseoğlu’na ve adını sayamadığım tüm gönül insanlarına… Allah hepinizden razı olsun!

Not: Uğur IŞILAK bize 1 aya kalmaz albüm yolda, müjdesi verdi, sabırsızlıkla bekliyoruz.

{fcomment}


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir