Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

Yönetenlerin kulağını kim çekecek? (Diriliş Postası)

Paylaş

Yönetenlerin kulağını kim çekecek?

Güçlü, etkin, yapıp ettikleriyle unutulmayan, kitleleri peşinden sürükleyen liderlere baktığımız zaman hepsinin yanı başında ona yol yordam gösteren bir rehber olduğunu görürüz.

Danışmanlıktan söz etmiyorum. Danışman, adı üstünde danışılan demektir. Her lider, her yönetici her şeyi bilemez, bilmesi de mümkün değildir. O yüzden danışmanlar liderleri, yöneticileri yönlendirme konusunda önemli görevler üstlenirler.

Yazımızın konusu olan kişiler danışmanlardan bağımsız, altında koltuk olmayan, devlet memuru da olmayan kimselerdir.
Kimisi veli diyebilir bunlara, kimisi mahallenin delisi diyebilir.

Bu kişiler şairlerden olabilir, münevver kimselerden olabilir, toplumdaki kanaat önderlerinden olabilir.

Sadece devlet yöneticilerine değil. Herhangi bir kurumda yönetici konumunda olan herkese gereklidir bu tür “rehber” kişiler.

Her şart ve koşulda doğruyu söyleyebilecek, ona kulak verenlerin gerektiğinde kulağını çekebilecek insanlar olmalıdır yöneticilerin yanında.

Günümüzde hemen herkes şunu söylüyor:

“Bu olan bitenden Devleti yönetenlerin haberi yok. Haberi olsa bu kadar olumsuzluk yaşanmaz.”

Bunları söyleyenler sanıyorlar ki, kendilerinin her şeyden haberi var, sadece devleti yönetenlerin kulağı sağır.

Bunu söyleyenlere baktığımız zaman, onların etrafındakiler de onlar için aynı şeyleri söylüyorlar.

Mahalle muhtarından tutun, belediye başkanına, kaymakamlara, valilere, eğitim yöneticilerine, vekillere, bakanlara kadar yönetici konumunda kim varsa hepsinin ihtiyacı olan en önemli şey bu sözünü ettiğimiz “rehber”dir.

Yönetici kadrosunda kim varsa hepsi işini mükemmel yaptığını zannediyor. Oysa yanlarında her zaman doğruyu söyleyecek birileri olsa, onların yanlışlarını dile getirseler, çok da mükemmel olmadıklarını görürler o yöneticiler.

Her yönetici işini düzgün yapıyor, yöneticiliğin de hakkını veriyorsa, toplumdaki bu memnuniyetsizlik kendiliğinden mi sadır oluyor?

Kimsenin yapamayacağı bir binayı yapmak “iyi iş yapmak” demek değildir.

İyi iş yapmak, o binayı yaparken birlikte çalıştığın kişilerle iyi olmak, çalışma barışını sağlamak, çalışanla çalışmayanı bir tutmadan adil olmaktır.

Yoksa dünyanın en önemli işini de yapsanız gönüllerde yer etmeniz mümkün olmaz.

Gönüllerde yer etmeyince de istediğiniz verimi alamaz, istenmeyen insan ilan edilirsiniz.

Makamınız ne denli yüce olursa olsun, burnunuzdan kıl aldırmayan bir karakteriniz de olsa, gururunuzu ayaklar altına alıp, kulağınızı çekecek birilerini yanı başınızda barındırmazsanız o yaptığınız çok iyi binaları uzaktan seyir edersiniz.

Çalışkan olmayı, zeki olmayı, iş bilen olmayı, açıkgözlülüğü, insanları idare etmeyi meziyet olarak zannedersek yanılırız.
Tabii ki bunlar önemlidir, yöneticilerde olması gereken vasıflardır.

En önemli vasıf:

Her şart ve koşulda adil olmaktır.

Toplumda baş gösteren çürümenin kaynağı yöneticilerin adaletten ayrılmalarıdır.

İlahi emirler kulağımızı yeterince çekmiyorsa, kulağımızı biraz sert çekecek birilerine ihtiyacımız var demektir.


Paylaş
Exit mobile version