Mustafa Süs

UMUT EŞKİYASI (Deneme)

UMUT EŞKİYASI (Deneme)
Mart 23
00:04 2014
Paylaş

alevumut-eskiyasi
 
UMUT EŞKİYASI
Geriye ne kaldı biliyor musun bu şehir yandığında? Her şeyi yakıp gittiğinde yangının?
Alev kaldı! Sönmek nedir bilmeyen…
Geride kaldı her şey. Evler, penceresini kızıla boyadı, hava kirlendi, dağlar kirlendi, çocuklar büyümeden kirlendi ve alev kaldı. Kirlerin üzerine dökülen kirli bir alev.
Aklımı da yaksaydı ya! Havsalam bir dilenci gibi açmış ellerini, kovayı doldurup su getiren herkesten iğrenen havsalam.
Kül olmak nedir bilmeyen ruhumu kavuruyorken alevler, yüzümde saadetin pis pis sırıtışını izliyor aynalar.
Pencerelerimden dışarı fışkıran feryat yüklü cümleleri duyan herkes, sanıyor ki, içeride dayalı döşeli, son sistemle donatılmış acılar var. Bir kalem dokunsam yok olacak diyenler, hortumlarının içini kendine özgü cümlelerle doldurup üstüme boca etmeyi tasarlayanlar…
Tezlerinizi tez zamanda çürütmek istemezdim demekten yoksun bir zamanlama, kemiriyor içimi.
Ha düştü ha düşecek sallantıda fikirlerinize sahip çıkmamaya utanmıyor musunuz?
Beni diriltmeye gelenlerin bende öldüğünü görmek kör edecek beyninizi.
Bir umut eşkıyası gibiyim. Güneşiyle birlikte gelip de karanlığımı aydınlatmaya gelen herkesin elinde patlıyor güneşi. Yüzünde patlıyor antitezlerim.
Yuvarlak ve masum yüzünüzü görüyorum, yalan değil. İliklerinize kadar donattığınız insanlığınızı da!
Sığındığım geminin götüreceği her deniz yanıyor altımda. Gemi, ateşe dayanıklı, gidişe dayanıklı, dönmeyişe dayanıklı bir gemi.
Sinirleri alt üst olmuş bir hezeyan çalınıyor kulaklarıma, tok karna yemek yenmez bilirim.
Bilirim ya da ben, sindirim sistemi olmadığı için beynimizin, yaşadığımız sorunları hazmedemediğini.
Alevli bir gecenin oluşturduğu renk cümbüşüne bakıp da hayretler nidası eşliğinde el çırpan çocukların aculluğu mu var üzerinizde?
Gökkuşağı zannedenlerden misiniz? Fırtınadan, borandan, yağmurdan sonra güneşi görenlerin sevincini?
Göz zevkinize uygun bir hayat işte benimkisi. Gecesi alevli, kül olmak nedir bilmeyen bir ruh, siz baktıkça yanıyor, dokundukça siz, daha da hızlanan bir yangın.
Ateş yorgunluğu da var mıdır? Metal yorgunluğundan mülhem?
Yolların yorgunluğu malum, suların çekilmesi mesela, ilerlerken gemim.
Dalgaların da inandırıcılığı varmış, yutmayınca beni, öğrendim!
Yokuş yukarı yuvarlanan ve önüne geçilemeyen bir kıvranış, bir sezgi, önsezi ya da! Tüm oluşların önüne geçeceğini zanneden sizlerin acizliğine burun kıvırmasın da ne yapsın?
Her gidenin ardından, gidene kal denilmez, cümleniz kadar yakıyor içimi, içimde sönmek bilmeyen, kül etmekten münezzeh yangın.
Atları ürkütmeden sevebilen çocukların, çifteyi yemesine ramak bir girdap benimkisi.
Girenlerin ellerinden umudunu alıp, bir umut eşkıyası rahatlığıyla, geri gönderen ben, mes’ul değilim acizliğinizden.
M’S
22.03.’14
 
 

YORUM

ŞAŞKIN KELİMELER

Gazeteler

Aylık Arşiv