İstediğimiz gibi bayram…

Bize musallat olan illetten ne zaman kurtuluruz belli değil.

Belirsizliğin yanı sıra çok şey de değişecek hayatımızda.

Dünyayı yönetenlerin dediği türden de değişim olacak, onlara direnenler de değişimi yaşayacak.

Nasıl yaşanmasın ki?

Dışarıya çıkabiliyor musun? Hayır!

Bayram geliyor, baba ocağına gidebilecek misin? Hayır!

Değişecek ve yeniden toparlanma sürecine gireceğiz tehlike geçince, isteyecek miyiz peki toparlanmayı? Sanmıyorum.

Bir başka açıdan baktığımızda, hastalığın dayattığı şeylerin önemli bir kısmı bizlerin de istediği şeylermiş aslında. Özellikle sılay-ı rahim mevzusu.

Herkes çocuğunu gurbete göndermek zorunda kaldı ve çocuklar da gurbetten baba ocağına dönmemeye başladılardı. Bayramlarda bile. Gerçek bu!

Evlatların kimisi tatil beldelerine gidiyordu artık, kimisi yerinde durmayı tercih ediyordu.

Bizim bunu konuşmamız lazım aslında.

Büyük meseleler de konuşulur da, asıl kanayan yaralarımızdan biri bu.

Ebeveynlerden kopukluk…

Torun dedesini, ninesini tanıyamıyor.

Tanıtmıyoruz.

Hele ki dede yoksul ise, vay haline!

Gözü yollarda kalmaya mahkûm. Kulağı kapı zilinde…

Çocuğunu yetiştirmiş, büyütmüş, adam etmiş, hepsi hikâye…

“Yaşlı emminin biri telefonunu tamirciye götürüyor, guzum bu bozuk galiba sana zahmet bir tamir eder misin, diyor. Tamirci de, emmi bu sağlam bozuk değil, deyince… Yaşlı emmim: Sağlam da çocuklarım beni neden aramıyor? Diye feryat ediyor, gözleri yaşlı.”

Hastalık falan bahane.

Orta yaş yeni nesli geçmişinden koparıyor.

Koparılması gereken gürültü bu!

Kimsenin de umurunda değil bu durum.

“Ben yalvarıyorum çocuğuma köye gidelim diye ama çocuk istemiyor, ne yapayım?”

Bu cümle çok sakat bir cümle. Bu cümleyi kurmadan önce o çocuğu uzak tut büyüklerinden, sonra da şikâyet et…

Hepimizin içler acısı durumu bu!

Yarın, dört gün sonra bırakın torunları, çocuklarımıza hasret kalacağız.

Geçmişinden kopuk nesil yetiştirmenin bedelini de ağır ödeyeceğiz aslında.

Çıplak ayakla toprağa basmayan, dedesinin elinden tutarak pınardan su içmeyen, koyunlardan, tavuklardan, atlardan uzak bir nesil büyüyor, kaygılarıyla birlikte.

Hayvanat bahçesinde sıra beklemek daha kolay geliyor bize, parklarda kurulu düzende robot gibi hareketler yaptırmak çocuklara, daha kolay geliyor.

Bayramların tadı kalmadı değil, bayramlarda tad bırakmadık.

Elbirliğiyle, hepimiz koptuk, bilerek ve isteyerek koptuk.

Geçmişimizden ya utandık ya utandırıldık.

Şimdi tam istediğimiz oldu.

Hastalığı bahane edip evlerimizde bedel ödüyoruz.

Telefonlarda görüntülü hasret giderilmeyeceğini adımız gibi bildiğimiz halde, avunuyoruz, avutuyoruz kendimizi.

Hastalık geçince bu duruma daha da aşina olacağız.

Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz hesabı.

Düşünebiliyor musunuz?

Bizlere, çocuklarımıza dua edecek kimse kalmayacak yakında…

Elini öpeceğimiz, sırtımızı yaslayacağımız, yıllar geçse de döndüğümüz zaman bize hala çocuk muamelesi gösterecek kimsemiz kalmayacak…

Bayramların da içini boşalttık, bir doğum günü kutlamasına verdiğimiz değeri veremedik bayramlara…

Mübarek olsun!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
RSS
YouTube
Instagram
Telegram
WhatsApp
FbMessenger