EĞİTİM DEVRİMİ

MÜSİAD Konya Şubesini geleneksel hale gelen Cuma Toplantılarının geçtiğimiz haftaki konukları Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan ERDEM ve MEB Müsteşar Yardımcısı Salih ÇELİK idi.

Eğitimde yapılacak olan köklü reformların ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştılar Bakan Yardımcısı ve Müsteşar Yardımcısı.

Çok gürültü kopartan kademeli eğitim reformu hala zihinlerde berraklığa kavuşmuş değil. Kimse kimseye derdini anlatamıyor. O kadar çok bağıran var ki, gürültüden dert anlatmak ne mümkün!

Önce toplantı hakkındaki izlenimlerimden ve birkaç eleştirimden söz etmek istiyorum.

MÜSİAD Konya Şubesi böyle bir zamanda böyle bir toplantı gerçekleştirerek toplumla ne kadar iç içe olduğunu bir kez daha gösterdi. TÜSİAD gibi hariçten gazel okumak yerine, halkın ayağına konunun önemli isimlerini getirerek büyük alkış topladı.

Eleştirime gelince: Toplantıya çok sayıda okul müdürü ve il, ilçe milli eğitim müdürlüklerinden çalışan bürokratlar katıldı. Az sayıda da olsa sanayici ve işadamı vardı. Konya Üniversitesi Rektörü hariç üniversitelerden önemli simalar yoktu. Daha geniş bir katılımcı olabilirdi, özellikle muhalif sendikalardan ve sanayicilerden.

Çünkü salonda reforma hayır diyen tek kişi yoktu. Varsa da sesi çıkmadı. Şeytanın avukatlığını yapan yoktu kısaca.

Böyle toplantılarda muhalif kesimin de olmasının kimseye zararı olmazdı. Bu yüzden bunu eleştirme hakkımız olduğuna inanıyorum.

Bakan Yardımcısı Erdem, 28 Şubat sürecinde, Demirel’in, İsmail Hakkı Karadayı’nın Mesut Yılmaz’ın nasıl bir şer üçgeni (m’s) kurup 8 yıllık kesintisiz ucube gibi bir sistemin ülkemizde uygulamaya konulduğundan bahsederken, özellikle Karadayı’nın ses kayıtlarında anlattığı şeyler tüyleri diken diken etti.

Ne demiş dönemin Genelkurmay Başkanı?:  Bodrum’da Yılmaz’la buluştuklarını, 8 yıllık kesintisiz eğitimi uygulamaları karşılığında altın tepside iktidar sunacaklarını anlatmış. Demirel ile hiçbir görüş ayrılıklarının olmadığından bahsetmiş ve Demirel’e Erbakan gidecek demiş ve ardından çok matah şeymiş gibi, tüm darbelerde görev aldım, demiş.

İyi ki aldın ve iyi ki 8 yıllık kesintisiz ucubeyi bu ülkenin başına sardın. Yoksa nasıl bir nesil yok olacaktı?

Kelimeleri sivriltmeden biz konumuza dönelim.

Müsteşar yardımcısı konunun teknik yönlerinden bahsederken, özellikle kademeli eğitimde, isteğe bağlı değil, seçimli program uygulanacak, dedi. Bu şu anlama geliyor: İsteğe bağlı olursa çocuklar istedikleri programı görmek için okula geç başlayacak, seçimli olursa hem sınıflarına devam edecek diğer öğrencilerle birlikte hem de istediği dersleri görme şansı olacak.

Okula başlama yaşı, 31 Aralık’ta 72 ayını dolduracak her çocuk 1. Sınıfa kayıt yaptıracak. 60 ila 72 ay arasındaki öğrenci gelişmişlik durumuna bakılarak veli isterse okula kaydı yapılacak.

Okul öncesi kesinlikle yasalarla zorunlu hale getirilmeyecek, idari yaptırım ve desteklerle teşvik edilecek.

Sınıf öğretmenlerinin kaygı duyduğu ‘bizler ne olacağız?’ sorusunu sorduğumda Müsteşar Yardımcısı, onlar asla kaygılanmasınlar, sınıflar 30’ar kişilik hale gelecek ve daha çok öğretmene ihtiyaç duyulacak, hiçbir öğretmeni il dışına göndermeyeceğiz, dedi.

İktidarın ak dediği her şeye kara diyen bir muhalefet anlayışı ile hareket etmez de, şu an tasarı halinde olan ve Mart ayının son haftasında yasalaşması beklenen bu reformun ciddiyetle incelenmesi ve bu reforma katkıda bulunulması büyük önem arz ediyor.

Aslında en uygun teklifi, CHP verdi, 1+8+3. Bu teklifi hükümet uygulamaya koysaydı, eskisinden daha da güzel olacaktı. Çünkü CHP kendisini hala ortaçağda falan zannediyor. Ortaçağ için müthiş bir fikir. Zira 8 yıllık kesintisiz eğitimi uygulayan tek ülke İrlanda ve bunu isteyen tek parti de CHP.

mustafasus@hotmail.com

www.mustafasus.com

{fcomment}

 


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir